Bunu gözetmek için fitneyi başlangıçda ezmeseydi, din ve dünyâ işleri karmakarışık olurdu. Hazret-i Fâtımanın evine saygı göstermek lâzım olduğu gibi, Resûlullahın muhterem zevcesine de saygı göstermek lâzım idi. Hazret-i Ömer, yalnız korkutmak için söylemişdi. Bir şey yapmamışdı. Hazret-i Alî ise, işlerin en ağırını yapdı. Hazret-i Ömerin sözü, hazret-i Alînin yapdığı işden çok hafîf olduğu hâlde, bu sözü için Onu kötülemek, te’assub ve inâddan başka bir şey olamaz. Hâlbuki, Ehl-i sünnet âlimleri, hazret-i Alînin halîfe olduğunu ve milletin selâmeti için, hazret-i Âişenin hâtırını ve hurmetini gözetmediğini söylüyor. Ona dil uzatmağa izn vermiyor. Hurûfî yalanlarına göre ise, hazret-i Ebû Bekrin hilâfeti haksız olduğundan, Onu korumak için hazret-i Fâtımanın evine karşı saygıyı gözetmemek pek büyük günâh imiş. Bu sözleri, çok câhilce ve ahmakça bir düşünüşün ifâdesidir. Çünki, Ehl-i sünnete göre, iki hilâfet de hak üzeredir. Hem de, hazret-i Ömer, hazret-i Ebû Bekrin hilâfetini haklı biliyordu ve ortada hilâfeti kabûl etmiyen yokdu. İslâmın başlangıcında, din ve îmân fidanının henüz sürmeğe başladığı zemânda, bu haklı hilâfetin düzenini bozanların, fitne ve fesâd çıkarmak istiyenlerin öldürülmesi lâzım iken, hazret-i Ömerin söz ile korkutması niçin kötülenecek birşey olsun? Şuna da şaşılır ki, şî’î âlimlerinden birkaçı, Resûlullahın halasının oğlu Zübeyr bin Avvâm, hazret-i Ömerin korkutduğu gençler arasında idi diyor. Bunlar hiç düşünmiyorlar mı ki, hazret-i Ebû Bekrin hilâfetinde, Zübeyr bin Avvâmın fesâdcılar arasında bulunması, hiç kusûr olmuyor da, yine bu Zübeyrin hazret-i Osmânın kısâsını istediği zemân sert konuşması, öldürülmesine sebeb oluyor. Hazret-i Fâtımanın evinde fesâd hâzırlamak, fitneye kalkışmak hoş görülüyor da, Resûlullahın muhterem zevcesinin yanında hazret-i Osmânın kâtillerinden şikâyet etmek veyâ kısâslarını istemek niçin büyük suç sayılıyor? “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în”. Bu farklar, hep bozuk inanışlardan ileri gelmekdedir.
Nemâzı cemâ’at ile kılmanın fâidesi, insanın kendinedir. Cemâ’ati terk edenin hiçbir müslimâna zararı olmaz. Böyle olduğu hâlde, cemâ’ati terk edenleri, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, evlerini yıkmakla korkutdu. Hazret-i Ömerin, zararı bütün müslimânlara, hattâ başdan başa, bütün islâmiyyete yayılacak olan bir fitne ve fesâdı çıkaranların evlerini yakmakla korkutması niçin câiz olmasın? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, hazret-i Fâtımanın evindeki perdelerden canlı resmleri çıkarılıncaya kadar içeri teşrîf etmedi. Hattâ, Kâ’be-i mu’azzama içindeki hazret-i İbrâhîmin ve hazret-i İsmâ’îlin olduğu söylenilen heykeller çıkarılmadıkça içeri girmedi.