Hazret-i Mu’âviye, birçok vâlîlerini Şâma topladı. Onlarla meşveret etdi. İçlerinden Dahhâk söz alıp, (Yâ Emîr-el-mü’minîn! Senden sonra müslimânları koruyacak bir zât lâzımdır. Böylece müslimânların kanı dökülmez. Râhatları ve huzûrları sağlanır. Yezîd çok akllıdır. Bilgisi ve yumuşaklığı hepimizden çokdur. Onu halîfe yap!) dedi. Şâmın ileri gelenlerinden birkaç kişi dahî böyle konuşdular. Şâmlılar ve Iraklılar Yezîdi kabûl etdiler. Hazret-i Mu’âviye, bu sözleri de işitince bu işin hayrlı olacağını düşündü. Mekkeye geldi. Hazret-i Hüseyn ve Abdüllah bin Zübeyr ve Abdüllah bin Ömer ile tatlı sohbetler yapdı. Hacdan sonra, bunları çağırarak, (Sizi ne kadar sevdiğimi görüyorsunuz. Yezîd sizin kardeşinizdir. Amcanızın oğludur. Müslimânların selâmeti için, Onu halîfe yapmanızı istiyorum. Fekat şu şartları da koyacağım: Vâlîlerin ta’yîni, azli ve zekât, uşr ve benzerlerinin toplanması ve gelen malların yerli yerine dağıtılması hep sizin elinizde olacakdır. Yezîd bunlardan hiçbirine karışmıyacak) dedi. [Böyle bir anayasa yapacağını söyledi.] Onlar susdular. Tekrâr cevâb istedi. Yine cevâb vermediler. Bundan sonra, halîfe minbere çıkıp hutbe okudu:(Ümmetin ileri gelenleri, Yezîdi halîfe kabûl etdiler. Siz de kabûl ediniz!) dedi. Onlar da kabûl etdiler. Hazret-i Mu’âviye, sonra Medîneye geldi. Onlara da teklîf etdi. Onlar da kabûl eyledi. Şâma döndü.)
Görülüyor ki, hazret-i Mu’âviye, Yezîdi halîfe yapmağı düşünmemişdi. Güvendiği kimselerin hâtırlatması ve ileri gelenlerin tavsıye etmesi ve nihâyet milletin de kabûl etmesi ile buna karâr verdi. Çünki, hazret-i Osmândan sonra olan karışıklıkları, bu yüzden dökülen müslimân kanını görmüşdü. Şimdi ise, yehûdî emellerine çalışanlar dahâ çoğalmış ve Ehl-i beytin düşmanı olan hâricîler kuvvetlenmiş ve müslimânların başına büyük bir derd olmuşlardı. Bütün bu tehlükeleri önlemek için, bunu düşündü ve milletin oyunu aldı. Eğer düşündüğü anayasayı da destekliyenler olsaydı, tam bir islâm demokrasisi meydâna gelecekdi. Bu hizmetinden dolayı da, kıyâmete kadar, bütün müslimânların hayr düâlarını alacakdı.
Hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü teâlâ anh” evlâdı, ahfâdı ve fitne, fesâdı asrlarca devâm etdi demek, târîhi inkâr etmekdir. Çünki, torunu olan ikinci Mu’âviyenin aklı, dindarlığı, islâmiyyete bağlılığı ve adâleti dillerde destân oldu. Ne yazık ki, iki ay hilâfet yapabilmiş, vefât etmişdi. Hiç çocuğu da kalmadı. Kendisinden sonra yerine asker kuvveti ile Mervân bin Hakem halîfe oldu. Mervân hazret-i Mu’âviyenin amcası oğlu idi ise de, yakını değildi.