İlk olarak, urdu tercemesi ile birlikde Pâkistânda basılmışdır. İmâm-ı Rabbânî, 971 [m. 1564] senesinde, Hindistânda Serhend şehrinde tevellüd etmiş, 1034 [m. 1624] de, orada vefât etmişdir.
Bütün insanların, sömürücü ve aldatıcı yayınların şaşırtıcı te’sîrlerinden kurtularak, bu kitâbı dikkat ile ve insâf ile okuyup, dünyâda râhata ve huzûra, âhıretde de sonsuz se’âdete kavuşmaları için âcizâne düâlar ederiz.
Çün aşk denizi dalgalandı,
Ol dürr-i yetîm zâhir oldu.
Şânında buyurdu, Hâlıkı pâk,
(Levlâke levlâk lemâ halaktül eflâk).
Mahmûdu Muhammedü mübeccel,
Mahbub-i Hüdâ, Nebiyyi mürsel.
Doğdukda o şemsin ziyâsı,
Doldurdu bütün kâinâtı.
Gördü onu basîr olanlar,
Görmiyor, yalnız kör olanlar.
O gonca, Mekkede açıldı,
Kokusu dünyâya saçıldı.
Zerredir o güneşden el’an,
Âlemdeki ilm ile irfân.
Bugün dolduran, rûy-i zemîni,
İlmler, o gülün filizi.
Ol güneşin olmasa berkı,
Kim parlatırdı, şarkı-garbı?
Olmasa Endülüs okulu açık,
Kim Avrupaya tutardı ışık.
İlm merkezi Semerkand, Bağdâd,
Etdi, yeryüzünü cehlden âzâd.
Böylece kapladı her yeri,
Hızla envâr-ı Muhammedî.
İnsâf et, ey inadcı insâf,
Meydânda değilmi ilmi eslâf?
Kim eyledi Mustafâ gibi,
Tevhîd-i Cenâb-ı ezelî?