Hele Eshâb-ı kirâmdan korkduğunu söylemek, Âl-i İmrân sûresinin (Siz ümmetlerin en hayrlısı, insanların seçilmişisiniz) meâlindeki yüzonuncu âyetine inanmamak olur. Hiçbir bakımdan doğru olamaz.
Dördüncü olarak deriz ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” efendimiz, Allahü teâlâya, emrlerini Eshâbına bildirmekde, karşı geldikden sonra Medîneye gelip, hasta olunca, birkaç gün, Allahın imâm yapmasını emr etdiğini söylediğiniz hazret-i Alîyi, arkada bırakıp da, nemâz kıldırmak için, kendi yerine hazret-i Ebû Bekri imâmlığa geçirmesi, Allahü teâlânın emrini ikinci def’a yapmamak olur. Hazret-i Alîyi halîfe yapmalarını, Eshâbına bildirmesi, Gadîr-i Humda gelen âyet-i kerîme ile emr edildikden sonra, yine Ebû Bekri imâm yapması karşısında, bu âyetin sandığınız gibi, orada değil, büyük âlimlerin sözbirliği ile bildirdikleri gibi, (Arefe) de indiği ve Eshâb-ı kirâm için değil, Kureyş müşrikleri için inmiş olduğu anlaşılmakdadır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Alînin birinci halîfe olacağını bilseydi, bunu elbette bildirirdi. Bunu bildirmesinde hiç korku da yokdu. Çünki, bütün Mekke halkı ve hele Hâşim oğulları ve Abdülmuttalib oğulları, hazret-i Alînin akrabâsı ve yakınları olduğundan, bu haberden sevinecekler, kimseye korku, zarar gelmiyecekdi.
Bütün bunlardan başka, teassubu, inâdı bırakıp, tarafsız ve insâflı olarak, bu hutbeye ve içindeki kelimelere ve bayağı cümlelerine iyi dikkat edilirse, bu sözlerin, fesâhat ve belâgatda biricik olan o Peygamberin mubârek ağzından çıkması şöyle dursun, arab edebiyyâtını bilen herhangi bir kimsenin bile söylemiş olması mümkin değildir. Bundan da anlaşılıyor ki, bu sözlerin hepsi, yabancıların uydurma ve iftirâlarıdır. Bu sözler arasında bulunan (Ben, kimin mevlâsı isem, Alî de onun mevlâsıdır) hadîs-i şerîf bile olsa, yine dediğiniz gibi, hazret-i Alînin imâm olacağını göstermez. Çünki, mevlâ sözünün birçok ma’nâsı vardır. Kâmûsda yirmi kadarı yazılıdır. Böyle kelimelerin, hangi ma’nâya kullanıldığı da, bir delîl, bir işâret ile anlaşılır. İşâretsiz, delîlsiz bir ma’nâ vermek doğru olmaz. Bütün ma’nâları veyâ birkaçını vermek doğru olur mu, olmaz mı belli değil ise de, çokları doğru olmaz demişdir. Biz, uyumsar davranarak doğru olur diyelim. Mevlâ kelimesine sevici ve yardım edici ma’nâlarını vermekde, biz de, sizinle birlikdeyiz. Fekat, başka ma’nâları vermeği doğru görmüyoruz. Böyle hâllerde, ortakca kabûl edilen ma’nâları vermek dahâ iyidir. Bunun içindir ki, Abdülgâfir bin İsmâ’îl Fâris (451-529 [m. 1135] Nişâpurda) (Mecma’ul-garâib) kitâbında (velî) kelimesini anlatırken, bu hadîs-i şerîfin (Beni seven ve yardımcı bilen kimse, Alîyi de, yardımcı bilsin!) olduğunu yazıyor.