Bozuk kimselerin, Evliyâdan işitdikleri ma’rifetleri söylemelerinin hiç kıymeti yokdur. Bunları işiterek değil, kendi keşflerimiz, hâllerimiz ile söylüyoruz derlerse, şeytân onlara bozuk şeyler gösterip, bunları hak olarak tanıtır. Bu gayb yolunda, her zerre kendini Hak olarak tanıtmakdadır.
İmâm-ı Rabbânî buyuruyor ki, (Çok def’a, insâna âlem-i ervâh görünür. Bu âlem, çok latîf ve maddesiz olduğu için, Allahü teâlâ göründü sanır. Rûhun, bu âleme olan ihâtasını, sereyânını, Allahü teâlânın ihâtası, sereyânı zan eder). Âriflerden biri buyuruyor ki, (Otuz seneden beri, rûhumu Hak teâlâ zan ederek tapındım). İmâm-ı Rabbânî, bir mektûbunda buyuruyor ki, (Âriflerden biri, gönderdiği mektûbda, fenâ makâmında, o dereceye vardım ki, yer yüzüne baksam, yer yüzünü göremiyorum. Semâya baksam, onu da bulamıyorum. Arşı, kürsîyi, Cenneti, Cehennemi de bilemiyorum. Kendimi de bulamıyorum. Birinin yanına gitsem, onu da bulamıyorum. Allahü teâlânın varlığı sonsuzdur. Onun sonunu kimse bulamamışdır…. Ben, bu hâlimi, tesavvuf yolunun son makâmı biliyorum. Evliyâ-ı kirâm da, bu yolu buraya kadar bildirdiler. Siz de, bu hâli son mertebe olarak biliyorsanız, ne güzel. Yok, eğer, bundan yukarı başka mertebeler dahâ var diyorsanız, bana yazınız da, yanınıza gelip, Hak teâlâyı bulayım dedi. İmâm-ı Rabbânî, cevâbında buyurdu ki, bu mertebeye varan kimse, kalb mertebesinin dörtde birine varabilmişdir. Bu hâl, anâsır-ı erbaadan havâ unsurunda fânî olmakdır. Havâ herşeyi ihâta etdiği için, her bakdığı yerde havâyı görmekdedir. Bu gördüklerini, Hak teâlâ zan etmekdedir.) Çokları, bu tevhîdi keşf ve hâl zan etmiş. Hâlbuki, kalblerinde hâsıl olan keşf ve hâl değildir. Bir hayâldir. Bu hâli çok düşünenlerin hayâllerinde hâsıl olur. Nitekim imâm-ı Rabbânî, tevhîd-i şühûdî ve tevhîd-i vücûdîyi anlatdığı mektûbda buyuruyor ki, (Tevhîd-i vücûdî, çok kimsede, tevhîdi çok mürâkabe edince [çok düşününce] ve (Lâ ilâhe illallah) kelimesine, (Allahü teâlâdan başka mevcûd yokdur) ma’nâsını verince hâsıl olur. Böyle çok zikr edenlerin hayâllerinde hâsıl olur. Kalbe gelen keşf ve hâl değildir. Bunun kalb makâmından haberi yokdur. Hak yolda olan tesavvuf ehli, böyle yanılınca, şeytânın tuzağına düşmüş olan bozuk kimselerin neler söyleyeceklerini düşünmelidir).
Evliyâ, feyz gelmesine vâsıtadır [Menba’dan, kaynakdan gelen suyu veren musluk gibidir]. Vâsıta sahîh olmazsa [menba’a bağlı olmazsa], aranılana nasıl kavuşulur. O hâlde, (fenâ fillah)mertebesine kavuşmak için, menba’a bağlı olan Velîde fânî olmak, [onun sevgisine kavuşup, herşeyi unutmak] lâzımdır. Sevmek,