Mel’ûn oldukları bildirilen (Mürciye) fırkası bunlardır. Bunlara yetmiş Peygamber la’net etmişdir. Bu habîslerin i’tikâdları akla da uygun değildir. Elin titremesi başkadır. İstiyerek oynatması başkadır. Nusûs-ı kat’ıyye [âyet ve hadîsler], bunları red etmekdedir. Ahkaf sûresinin 14. cü âyetinde, (yapdıklarının cezâsıdır) ve Kehf sûresinin 29. cu âyetinde meâlen, (İsteyen îmân etsin. İsteyen inkâr etsin. Zâlimlere Cehennem ateşini hâzırladık) buyuruldu. Kulda irâde, ihtiyâr olmasaydı, Allahü teâlâ, bunlara zâlim demezdi. Âl-i İmrân sûresinin 117. ci ve Nahl sûresinin 33. cü âyetlerinde meâlen, (Allahü teâlâ onlara zulm etmez. Onlar, kendilerine zulm etdiler) buyuruldu. Mülhidlerin [küfr ile îmânı karışdıranların] çoğu (insânda ihtiyâr yokdur) diyerek, islâmiyyete uymuyorlar. Harâm işliyenler için va’d edilmiş olan süâlden ve azâbdan kurtulmak istiyorlar. Ma’zûr ve mecbûr olduklarını söylüyorlar.
İnsanlara, islâmiyyete uyacak kadar ihtiyâr ve kudret verildi. Titremek ile oynatmak arasındaki fark meydândadır. Allahü teâlânın merhameti pekçokdur. Kullarına, yapamıyacakları şeyleri emr etmedi, yapabileceklerini emr etdi. Bekara sûresinin son âyetinde, (Allahü teâlâ, kullarına yapabilecekleri şeyleri emr etdi) dedi. Bu kimseler, kendilerine sıkıntı verenlere düşman oluyor. Oğullarını, hizmetcilerini döğerek terbiye ediyorlar. Zevcelerini yabancı erkekle görünce kızıyorlar. Bunlar, ma’zûrdur, mecbûrdur demiyorlar da, âyetlerde ve hadîslerde açıkca bildirilmiş olan Cehennem azâbından, bu behâne ile kurtulmak istiyorlar. Her istediklerini, her kötülükleri yapsınlar, hiç süâl olunmasınlar diyorlar. Allahü teâlâ, Tûr sûresinin yedinci âyetinde, meâlen (Rabbinin azâbı elbette vardır. Ondan kurtulmak yokdur) buyuruldu. Bunlar, evlerinde yabancı bir deliyi görseler, bu mecnûndur, aklı ve ihtiyârı yokdur diyerek kızmıyorlar. Bir akllıyı görünce, buna kızıyorlar. Bu da, ma’zûrdur demiyorlar. Dünyâ işlerinde, ihtiyârı olan ile olmıyanı ayırıyorlar da, islâmiyyete uymakda, ihtiyârı inkâr ediyorlar.
Kaderiyye fırkası, kazâ ve kaderi inkâr etdiği için, cebriyye fırkası da, insanda ihtiyâr [seçmek] yokdur dediği için, hakdan [doğru yoldan] ayrıldılar. Bid’at ve dalâlet sâhibi oldular. Taşkın ve şaşkın olmıyan orta yol, (Ehl-i sünnet ve cemâ’at) mezhebidir. İmâm-ı a’zam Ebû hanîfe, imâm-ı Ca’fer Sâdıkdan sordu: (Ey Resûlün torununun torunu! Allahü teâlâ, insanların işlerini, kendi arzûlarına bırakdı mı?) deyince, (Allahü teâlâ, Rab olmakda, kullarını ortak etmez) buyurdu. (Kullarına cebr eder mi?) dedikde, (Kullarını cebr edip de azâb etmek, Onun adâletine uygun değildir) dedi. (O hâlde, nasıl inanmalı?) dedikde, (İkisi arası. İşleri cebr ile yapdırmaz. Onların keyflerine de bırakmaz) dedi.