Dünyâ ve âhıret se’âdetlerinin ele geçmesi için ve dünyâ işlerinin düzgün gitmesi için, herkesi günâh ve yasakları işlemekden korkutmak, vazgeçirmek lâzım iken, (günâhlar, sevâb hâline dönecekdir) demek, taban tabana zıd oluyor. Bu söz, kötü kimseleri ve hattâ şî’îleri kötülük, günâh ve çirkin işleri yapmağa sürükler. Böylece dîni yıkar. Biraz aklı olan kimsenin, bu sözlere inanmak şöyle dursun, dönüp bakmayacağı meydândadır, dedim.
Bu sözümden sonra, toplantıda bulunanlar, hâzırlanmış olan süâllerin sorulup, cevâb verilmesini istediler. Fekat, şî’îlerden birkaçı, molla başıya, fârisî dil ile (Bu adamla çarpışmakdan sakın! Çünki, deniz gibi, derin bir âlimdir. Sen ne kadar vesîka ileri sürdünse, o da cevâbını vererek susdurdu. Sonra olabilir ki, şerefin ve kıymetin bozulur) dediler. Bunun üzerine, molla başı bana bakarak güldü. Dedi ki:
—Sen, üstün bir âlimsin. Bunlara ve her şeye cevâb verebilirsin. Fekat, Buhârâlı Bahrul’ ilm sözlerime cevâb veremez.
—Söze başlarken, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” size cevâb veremiyeceklerini söylemişdiniz. Beni konuşdurmağa mecbûr eden, bu sözünüzdür, dedim.
—Ben Îrânlı olduğum için, arâbî bilgilerde o kadar sermâyem yokdur. Uygunsuz kelimeler kullanmış olabilirim. Öyle demek istememişdim, dedi.
—Senden iki şey sormak istiyorum. Âlimlerinizin hepsi bir araya gelerek, buna cevâb veriniz, dedim.
—Nedir o sorular? dedi.
10—Birincisi şudur: Şî’îler, Eshâb-ı kirâm için ne dersiniz?
—(Eshâbın yalnız beşi hâric, ötekilerin hepsi, hazret-i Alîyi halîfe seçmedikleri için mürted oldu. Dinden çıkdı. O beş sahâbî, Alî, Mikdâd, Ebû Zer, Selman ve Ammâr bin Yâserdir), dedi.
—Eğer, böyle dediğiniz gibi ise, hazret-i Alî kızı Ümm-i Gülsümü, hazret-i Ömere nasıl nikâh eyledi? dedim.
—(İstemiyerek, zorla verdi), dedi.
—Allah için yemîn ederim ki, siz hazret-i Alîyi öyle aşağılıyorsunuz ki, arab çocuklarından en alçağı, en küçüğü bile, bu kadar aşağılığa râzı olmaz. Hazret-i Alîyi bu kadar kötülemek, çok alçak bir plânın uygulanması için olduğu meydândadır. Allah bilir ki, arabların en alçağı, en bayağısı bile ırzını, nâmûsunu korumak için canını verir. Nerede kaldı ki, bütün arab kabîleleri arasında, soyu, sopu, erkekliği, şerefî, şânı hepsinden yüksek ve üstün olan Hâşim oğullarından bir zât ve dolayısı ile bütün bu kabîle böyle bir lekeyi, alçaklığı kabûl edebilir mi?