[O zemân, Osmânlı tahtında, yirmidördüncü pâdişâh olan sultân birinci Mahmûd hân vardı. Fekat, bundan önceki sultân üçüncü Ahmed hân hayâtda idi. 1083 de tevellüd, 1149 [m. 1736] da vefât etdi. Bağçekapıda, yeni câmi’ ile Mısr çarşısı arasındaki babasının annesi olan (Turhan Sultân) türbesindedir. 1115 yılında tahta çıkdı. 1143 de yeniçeri isyânı üzerine tahtdan indirildi. Yerine, kardeşinin oğlu sultân birinci Mahmûd geçdi. Deli Petronun mağlûbiyyeti ve dâmâdı olan Nevşehrli İbrâhîm pâşanın 1143 de parçalanması bunun zemânındadır.
(Sicill-i Osmânî) kitâbı, birinci cildde diyor ki, Ahmed pâşa, Eyyûbî Hasen pâşanın oğludur. 1129 da Konya, 1130 da Basra ve 1136 da, babasının vefâtında Bağdâd vâlîsi, sonra Îrân üzerine serasker oldu. 1149 da, yine Bağdâd vâlîsi oldu. Binyüzaltmış Zilka’de ayında vefât etdi. Bağdâdda iki def’a vâlîliği yirmi iki sene sürmüşdür.]
—Seni ne için istediğimi biliyor musun, dedi.
—Hayır, dedim.
—Biliyorsunuz ki, benim memleketlerim iki kısmdır. Biri Türkistân ile Efgandır. Bunlar, Îrânlılara kâfir diyorlar. Emrimdeki insanların birbirlerine kâfir demesi uygun değildir. Seni, kendime vekîl ediyorum. Onlarla, benim yerime görüşeceksin. Hangi tarafın doğru olduğunu isbât edeceksin. Şu ayrılığı ortadan kaldıracaksın. Toplantı yerinde her gördüğünü, işitdiğini bana haber ver! Ahmed hâna da bildir, dedi.
Huzûrundan çıkmamıza izn verdi. İ’timâdüddevle, ya’nî baş vezîrin yanında müsâfir olmamı ve öğle nemâzından sonra, Mollabaşı ya’nî diyânet işleri reîsi ile buluşmamı emr etdi. Oradan, sevinerek çıkdım. Yemek için, İ’timâdın yanına götürdüler. İ’timâd, oturduğu yerde selâmımı aldı. Kalkmadı, saygı göstermedi. Ben oturunca, o kalkdı, safâ geldiniz dedi. Ev sâhibi, müsâfir oturdukdan sonra kalkarmış. Fekat, bunu bilmediğim için, önce sıkılmışdım. Hattâ şâhın emri ile kaldırılması lâzım olan küfrlerin birincisi olarak, din âlimine saygısızlık yapdı diyerek İ’timâdın cezâlandırılmasını istiyecekdim. Fekat âdetlerini öğrenince, saygı gösterdiğini anladım. Yemekden sonra, molla başıyı görmek üzere, hayvanlara binip, yola çıkdık. Yolda karşıma, bir Efganlı geldi. Selâm verdi. Sen kimsin, dedim. Ben Efgan müftîsi molla Hamzayım, dedi. Arabî bilir misin, dedim. Evet, dedi. (Şâh emr etdi ki, acemlerin küfr olan inanışlarını, bozuk işlerini düzelteceğim. Fekat, küfr olan bir şeyde inâd ederler, ba’zı inanışlarını saklarlar ise, ne yaparım? Bunların iç yüzlerini bilmiyorum. Sen biliyorsan söyle! Ona göre davranayım) dedim.