Müslimânları böyle büyük felâketden, sonsuz uçuruma sürüklenmekden korumak için, bu risâledeki ve buna benzer zehrli kitâblardaki yazıları akl ile, ilm ile çürütmek için, Hindistânda fârisî dil ile yazılmış ve basılmış olan(Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbı, dîn-i islâmın koruyucusu, mü’minlerin imdâdlarına koşucu olan pâdişâhımız, efendimiz sultân ikinci Abdülhamîd hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin emrleri ile türkçeye çevrilip yayılmakda ise de biz, (Hüsniyye) kitâbına ayrıca bir reddiyye yazmağı uygun gördük. Bu reddiyemize, (Tezkiye-i Ehl-i beyt) adını verdik. [(Hüsniyye)kitâbındaki bozuk yazılara, (Eshâb-ı Kirâm) kitâbımızda da, 81.ci sahîfeden i’tibâren, geniş cevâblar vardır.]
[Tuhfe-i isnâ aşeriyye kitâbı fârisî olup 1266 [m. 1850] da Hindistânda basılmışdır. İstanbulda, Üniversite kitâblığında mevcûddur. Hindistânda 1239 [m. 1823] da vefât eden, Gulâm Halîm şâh Abdül’azîz Dehlevî tarafından yazılmışdır. Şî’îleri anlatan bu kitâb, 1309 da bir dahâ basılmışdır. Abdül’azîz-i Dehlevî meşhûr âlim, Veliyyullah Ahmed bin Abdürrahîm-i Dehlevînin (1114-1180) oğludur].
Hüsniyye kitâbının tercemesine bakılınca, terceme edenin, Acem olmadığı, Ehl-i sünnet evlâdından olduğu hâlde, yolunu sapıtmış, İstanbulda, Osmânlı kâtiblerinden biri olduğu anlaşılmakdadır. Gerek bunu, gerekse bu kitâbı okumak tâli’sizliğine kapılan gençleri sonsuz felâkete düşmekden kurtarmak için, bu reddiyyeyi, Allahü teâlâya sığınarak kaleme alıyoruz. [Bu Tezkiye-i Ehl-i beyt reddiyyesi, 1295 [m. 1878] senesinde, İstanbulda basılmışdır. Bunu, İstanbulda Yeni kapı mevlevî hânesi şeyhi Salâhüddîn Osmân bin Nâsır Sanduklu efendi yazmışdır. 1301 [m. 1884] de vefât etmişdir. Babası Nâsır efendinin 1236 [m. 1821] da vefât etdiği (Kâmûs-ül-a’lâm)da yazılıdır.]
1—Hüsniyye kitâbının başında diyor ki, (İmâm-ı Ca’fer Sâdık [83-148 Medînede] “radıyallahü anh” hazretlerini çok seven bir tüccârın Hüsniyye adında gâyet güzel bir câriyesi varmış. Bu câriye, yirmi yaşına gelinciye kadar, İmâmın yanında kalarak bütün ilmleri öğrenmiş, İmâmın vefâtından sonra, tüccâr iflâs edip, câriyesini halîfe Hârûnürreşîde satmak istemiş. [Hârûnürreşîd, beşinci Abbâsî halîfesidir. 148 de tevellüd, 193 de Tus şehrinde vefât etmişdir. 170 de halîfe oldu.] Halîfe, kızın güzelliği karşısında donakalıp, değerini sorar. Elli bin altın denir. Bu câriyenin ne ma’rifeti var ki, bu kadar istiyorsun, deyince tüccâr halîfeye bunun ilmini, üstünlüklerini sayar. Âlimler karşısında imtihân edilmiş.Âlimlerden üstün çıkmışdır. Hepsini susdurmuşdur. İçlerinde, İmâm-ı Ebû Yûsüf Ya’kûb bin İbrâhîm [113-182 Bağdâdda] ve İmâm-ı Muhammed bin İdrîs Şâfi’î [150-204 Mısrda] olduğu hâlde, hâzır bulunan âlimler ve müctehidler buna cevâb verememiş.