Hazret-i Alî ile hazret-i Fâtımanın, bütün dünyâya yayılmış olan yüce şânlarını küçülten böyle iftirâları bu iki din büyüğüne yakışdırmak, bunları sevmek değil, belki düşmanlık etmekdir. Ancak yehûdîlerin yapacağı şeydir.
1238 senesinde tevellüd ve 1312 [m. 1894] de İstanbulda vefât edip Fâtih câmi’i şerîfi kıblesindeki kabristânda medfûn bulunan Lofcalı Ahmed Cevdet pâşanın “rahmetullahi aleyh” büyük (Kısas-ı Enbiyâ) kitâbı, 1331 de İstanbulda basılmışdır. 369. cu sahîfesinde diyor ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Hayberde bulunan (Fedek) adındaki hurma bağçesini vakf edip, ne yapılacağını da ta’yîn buyurmuşdu. Bunun vâridâtının yabancı elçilere, müsâfirlere, yolculara verilmesini vasiyyet eylemişdi. Ebû Bekr “radıyallahü anh” halîfe olunca, bu vasıyyeti yerine getirdi. Fâtıma “radıyallahü anhâ” mîrâsını isteyince: Ben Resûlullahdan işitdim. (Bize [ya’nî peygamberlere] kimse vâris olamaz. Bizim bırakdığımız şey sadakadır)buyurdu. Resûlullahın yapdığını ben aslâ değişdirmem. Zîrâ, bir yanlış yola sapmakdan korkarım, dedi. Hazret-i Fâtıma (sana kim vâris olur?) dedi. Halîfe, çoluk çocuğum dedi. (Yâ ben, niçin babama vâris olmuyorum?) dedi. Halîfe de, (Ben senin baban olan Resûlullahdan işitdim. (Bize, kimse vâris olamaz)buyurdu. Onun için, sen de vâris olamazsın. Fekat ben, Onun halîfesiyim, Onun hayâtda iken verdiği kimselere ben de veririm. Senin her ihtiyâcını vermek, işlerini idâre ve hizmet etmek, benim vazîfemdir) dedi. Bunun üzerine hazret-i Fâtıma susdu. Bir dahâ, mîrâs lafı etmedi). (Kısas-ı Enbiyâ)nın yazısı temâm oldu.
Yeryüzünde bulunan Ehl-i sünnetin sayısı, her asrda, mezhebsizlerden katkat çokdur. Hurûfîler, kendilerinden katkat çok sayıda olan Ehl-i sünnete la’net ediyor, kâfir diyor. Onların bu cesâretine ve haksız sözlerine karşı, Ehl-i sünnet de, bunların mezhebsiz olduğunu söylerse, çok olan tarafın sözü doğru olmak uygun olur.
Hazret-i Alînin üç halîfeye “radıyallahü anhüm ecma’în” düşman olduğunu ve bir bağçe için hazret-i Fâtımanın Eshâb-ı kirâma la’net etdiğini söylemek, Kur’ân-ı kerîme de hiç uymamakdadır. Mâide sûresinin ikinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Allahü teâlâ, kullarını birr ve takvâda, birbirlerine yardım etmeğe, birbirleri ile iyi geçinmeğe çağırıyor. Günâhda ve düşmanlıkda yardım etmeyiniz) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmın birbirini sevmemesi, milyonlarla müslimânın birbirine kâfir demesi, la’net etmeleri, birr ve takvâ olmayıp günâh olur.