Bu yolda sayısız hadîs-i şerîfler de bildirilmişdir. Meselâ bir hadîs-i kudsîde,(Ey Âdem oğlu! Ömrünü dünyâyı toplamakda harcetdin. Cenneti hiç istemedin) buyurulmuşdur. Bu âyet-i kerîmeleri, ilm şehrinin kapısı olan hazret-i Alî ile kadınların en üstünü olan Fâtımatüz-Zehrâ “radıyallahü anhümâ” elbette herkesden dahâ iyi biliyorlardı. Bunların dünyâ mevkı’i için ve hurma bağçesi için üzülerek didişmeleri, kakışmaları hiç düşünülebilir mi?
Süâl: Bunların üzülmesi, didişmesi dünyâya düşkün olduklarından değildi. Hazret-i Ebû Bekrin ve Ömerin hilâfeti zor ile ele geçirdiklerini, böylece günâha girdiklerini görüp, bunları günâhdan kurtarmak için idi, denilirse:
Cevâb: En’am sûresinin yüzaltmış dördüncü ve İsrâ sûresinin onbeşinci âyetinde meâlen, (Hiç bir günâhkâr kimse, başkasının günâhını da yüklenmiyecekdir) buyuruldu. Hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anhümâ” ve Resûlullahın “aleyhisselâm” Eshâbının çoğu, [hiç olmıyacak şey ise de] bu işde bir günâh işlemiş olsalar bile, bu âyet-i kerîmeye göre, bundan hazret-i Alîye birşey dokunmayacakdır. Yine döğüşmesi, kakışması lâzım gelmez. Hele yüzmilyonlarla insanın Cehennemde sonsuz kalmasına sebeb olacak bir döğüşmeyi yapması, olacak şey midir?
Bu fakîr, [ya’nî Osmân efendi], şî’î âlimlerinden birine sordum ve Fâtıma “radıyallahü anhâ” hazretlerinin, hurma bağçesini vermedikleri için Eshâb-ı kirâma gücenmesi, dünyâyı sevmek demek olup câiz değildir, dedim. (Onun gücenmesi dünyâya düşkün olmasından değildi. Çirkin bir işin yapılmasını beğenmedikleri için idi) dedi. Bu kaçamak cevâbı ile, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” tertemiz kerîmesini lekelemiş oluyordu. Çünki islâmiyyete uygun olarak yapılan bir işi, ancak nefs-i emmâre çirkin sanır. Bunu hâtırlatdım ve aşağıdaki açıklamayı yapdım. Şaşkına döndü. Diyecek söz bulamadı. Şöyle ki: Târîh okuyan iyi bilir ki, bir gazâda İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” hazretleri, bir kâfiri yere yıkıp öldüreceği sırada, canından ümmîdini kesen bu adam, ağzında olan bütün pislikleri, İmâmın yüzüne püskürtmüşdü. Yüzü gözü pislik içinde kalan İmâm, kâfiri öldürmekden vazgeçmişdi. Gözleri dönmüş, aklı gitmiş olan kâfir, dahâ şaşırıp; niye durdun, korkdun mu, dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” kâfiri bırakıp, (Seni önce müslimân olmadığın için, Allahü teâlânın emri ile öldürecekdim. Şimdi ise, yapdığın bu pislikden dolayı nefsim sana karşı düşman oldu. Şimdi öldürürsem, nefsim için öldürmüş olurum. Allahü teâlânın emrini değil, nefsimin isteğini yapmış olurum.