Allahü teâlâ, seçdiği kullarına ihsân eder. İkincisi, madde âlemindeki gaybları bilmekdir. Bu kerâmet, seçilmiş kullara verildiği gibi, kâfirlere de verilir. Kerâmetlerin birincisi kıymetlidir. Bunlar, doğru yolda bulunanlara, Allahü teâlânın sevdiklerine verilir. Câhiller ise, ikincisini kıymetli sanırlar. Kerâmet deyince, yalnız bunları anlarlar. Açlıkla ve insanlardan kaçarak, nefslerini temizliyen her insan, mahlûkların gayblarını haber verir. İnsanların çoğu, hep dünyâyı düşündükleri için, böyle haber verenleri Evliyâ sanır. Hakîkatdan haber verenlere kıymet vermezler. Bunlar Evliyâ olsalardı, bizim hâllerimizden haber verirdi, derler. Bu bozuk ölçüleri ile, Allahü teâlânın sevdiği kullarını inkâr ederler).
İkiyüzaltmışıncı mektûbunda buyuruyor ki, (Evliyâlık, Allahü teâlâya yaklaşmak demekdir. Bu dereceye yetişenlere mahlûklara âid kerâmetler de verilebilir. Bu kerâmetin çok olması, Velînin yüksek olduğunu göstermez. Velînin kendinde kerâmet hâsıl olduğunu bilmesi lâzım değildir. Allahü teâlâ, bir Velînin şekllerini bir anda çeşidli memleketlerde herkese gösterir. Uzak yerlerde şaşılacak şeyleri yapdığı görülür. Hâlbuki, kendisi bunları bilmez. Bilenleri olur ise de, başkalarına belli etmezler. Çünki, kerâmete kıymet vermezler.)
Ehl-i sünnet âlimlerinin gözbebeği, sözleri huccet, sened olan İbni Hacer-i Mekkî “rahime-hullahü teâlâ”, (Zevâcir) kitâbında, (İhtikâr)dan önce, şu hadîs-i şerîfleri bildirmekdedir: (Allahü teâlâya yemîn ederim ki, bir lokma harâm yiyenin kırk gün ibâdetleri kabûl olmaz) ve (Harâm para ile alınan bir cilbâb ile,[ya’nî gömlekle] kılınan nemâz kabûl olmaz) ve (Harâm para ile verilen sadaka kabûl olmaz. Günâhı azalmaz). Süfyân-ı Sevrî diyor ki, (Harâm para ile hayrât, hasenât yapmak, pisliği bevl ile yıkayıp temizlemek gibidir).
Hakîkî bir müslimân, ibâdetini herkesin yanında gösteriş olarak yapmaz. Nâfile olan ibâdet gizli yapılır, farz ibâdetler açık veyâ toplu olarak câmi’de icrâ olunur. İyi bir müslimân, iyilik yapmak veyâ sadaka vermek isterse, bunu gizli olarak ve iyilik yapdığı veyâ sadaka verdiği insanın kalbini kırmadan, onu incitmeden, yapdığı iyiliği başına kakmadan yapar. Allahü teâlâ, bunun böyle yapılmasını Kur’ân-ı kerîmde birçok yerlerde emr buyurmakdadır.
Hülâsa, hakîkî müslimân, bütün iyi huylara sâhib, vakarlı, seciyeli, bedenen ve rûhen tertemiz, her dürlü i’timâda lâyık, mükemmel bir insandır.