Ebül Hasen-i Eş’arî ve imâm-ı Süyûtî ve imâm-ı Beyhekî gibi büyük âlimler, meleklerin de Cennetde Allahü teâlâyı göreceklerini bildirmişlerdir. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe ve başka âlimler, cinnin sevâb kazanmıyacaklarını ve Cennete girmiyeceklerini, ancak mü’min olanlarının Cehennemden kurtulacaklarını bildirdiler. Kadınlar, dünyâdaki bayram günleri gibi senede birkaç kerre göreceklerdir. Mü’minlerin kâmil olanları, her sabâh ve akşam, diğerleri ise Cum’a günleri göreceklerdir. Bu fakîre göre, mü’min kadınlar ve melekler ve cin de bu müjdeye dâhildirler. Fâtımat-üz-zehrâ ve Hadîcet-ül-kübrâ ve Âişe-i sıddîka ve diğer ezvâc-i tâhirât ve Meryem ve Âsiye “radıyallahü teâlâ anhünne ecma’în” gibi kâmil ve ârif hâtûnların diğer kadınlardan müstesnâ tutulmaları uygun olur. İmâm-ı Süyûtî de buna işâret etmekdedir.]
[1] Abdülhak-ı Dehlevî, 1052 [m. 1642] de Delhîde vefât etdi.
Allahü teâlânın görüleceğine inanmalı, nasıl görüleceği düşünülmemelidir. Çünki, Allahü teâlânın işleri akl ile anlaşılmaz. Dünyâ işlerine benzemez. [Fizik ve kimyâ bilgileri ile ölçülemez.] Allahü teâlânın ciheti, karşıda bulunması yokdur. Allahü teâlâ, madde değildir. Cism değildir. [Element değildir. Karışım, bileşik değildir.] Sayılı değildir. Ölçülmez. Hesâb edilmez. Onda değişiklik olmaz. Mekânlı değildir. Bir yerde değildir. Zemânlı değildir. Öncesi, sonrası, önü arkası, altı üstü, sağı solu yokdur. Bunun için, insan düşüncesi, insan bilgisi, insan aklı, Onun hiçbir şeyini anlıyamaz. Onun nasıl görüleceğini de kavrıyamaz. El, ayak, cihet, yer ve bunlar gibi, Allahü teâlâ için câiz olmıyan kelimelerin, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bulunması, bizim anladığımız ve bildiğimiz, bugün kullanılan ma’nâlarda değildir. Böyle âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere (Müteşâbihât)denir. Bunlara inanmalı, ne ve nasıl olduklarını anlamağa kalkışmamalıdır. Yâhud, bunlar, kısaca veyâ uzun olarak, (Te’vîl) olunur. Ya’nî, Allahü teâlâya yakışacak başka ma’nâ verilir. Meselâ, el kelimesi, kudret, enerji demek olur.
Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlâyı, mi’râcda gördü. Bu görmesi, dünyâdaki baş gözü ile görmek gibi değildi. Bir kimse, Allahü teâlâyı dünyâda gördüm dese, o zındıkdır. Evliyânın “kaddesallahü teâlâ esrârehüm ecma’în” görmesi, dünyâ ve âhiret görmeleri gibi değildir. Ya’nî (Rü’yet) değildir. Onlara (Şühûd) hâsıl olmakdadır. [Ya’nî kalb gözü ile, misâlini görürler.] Evliyâ-i kirâmdan, gördüm diyenler oldu ise de, sekr hâlinde iken, ya’nî aklları başlarında değil iken, şühûdü, rü’yet sanmışlardır. Yâhud, te’vîl ederek anlaşılabilecek sözlerden biridir.
Süâl: Allahü teâlânın dünyâda baş gözü ile görülmesinin câiz olduğu yukarıda bildirilmişdi.