Bana, hakîkî ve dürüst bir hayâtın nasıl olduğunu, Pâkistânlı müslimân kardeşlerim öğretdi. Bu Pâkistânlı kardeşlerim, Japonyayı ziyârete geldikleri zemân, benimle tanışdılar. Bana müslimânlığı anlatdılar ve beni müslimân yapdılar. Kendilerine minnet borcum çokdur.
Japonyada ehâlînin çoğu budistdir. Fekat, hakîkatde budistlikle hiç ilgileri kalmamışdır. Artık budist âyinlerine katılmamakdadırlar. Dînî bilgilerin hemen hemen temâmını unutmuşlardır. Bunun sebebi, budistliğin çok muğlak, çok karmaşık bir felsefe olması ve bu dîni seçenlere dünyâda hiç bir fâide vermemesidir. Hayâtda her gün mücâdele etmek zorunda olan veyâ başına gelen muhtelif hâdiselere nasıl karşı koyacağını, nasıl hareket etmek îcâb etdiğini bilmiyen vasat düşünceli bir insana, budizmin hiç yardımı olmaz. Böyle bir insan, bu dîni anlıyamaz ve bu dinden hiç fâidelenemez. Hâlbuki islâm dîni, böyle değildir. İslâmiyyet, herkesin anlıyabileceği, sâde, insânî ve ilâhî bir dindir. Bu din, insan hayâtının bütün safhalarına nüfûz eder ve müslimânlara her bir hâdise karşısında, nasıl hareket etmek lâzım geldiğini öğretir. İslâmiyyetde esâs, temizlikdir. İslâmiyyet, rûhu temiz olan insanların en mükemmel rehberidir. İslâmiyyet, o kadar mantıkîdir ki, en câhil bir insan bile, onun ne dediğini anlar. İslâmiyyetde, diğer dinlerde olduğu gibi, imtiyâzlı bir râhibler sınıfı ve râhib inhisârı (monopolu) yokdur.
Benim kanâ’atimce, Japonyada islâmiyyetin yayılması çok kolay olacakdır. Belki başlangıçda, ba’zı müşkilât meydâna çıkacakdır. Fekat, bu mâni’ler izâle edilebilir ve Japonlar müslimân olmağa başlarlar. Bu işi yapmak için, her şeyden önce Japonlara hakîkî müslimânlığı tanıtmak lâzımdır. Japonlar, gün geçdikçe maddîleşiyorlar. Fekat, bundan memnûn değildirler ve rûhlarındaki boşluğu his etmekdedirler. Onlara islâm dîninin yalnız rûhânî bilgiler verdiğini değil, aynı zemânda, insanlara dünyâda yapacakları bütün işler, sürecekleri hayât için de tâm ve mükemmel bir rehber olduğunu öğretmek îcâb eder.
İkinci iş olarak, Japonyaya bu neşriyyâtı yapabilecek kudretde, çok bilgili hakîkî müslimânların gelmesi lâzımdır. Ne yazık ki, Japonyaya muhtelif müslimân memleketlerinden gelen talebeler, bu mühîm vazîfeyi yapabilecek kudretde değildir. Bunlarla temâs etdiğim zemân, onların kendi dinleri hakkında bilgi sâhibi olmadıklarını, hattâ kendi dinlerine tâbi’ olmadıklarını, büyük bir teessür ile gördüm. Bunlar bize rehber olamazlar. Bunlar garb dünyâsına hayrân olan, Avrupa terbiyesi almış, batılıların kolejlerinde, papaz mekteblerinde okumuş kimselerdi. İslâmiyyet hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı.