Bundan sonra, hamele-i Arş ve dahâ sonra dört melek yok olacakdır. İkincisinde, önce bütün melekler dirilecekdir. Hamele-i Arş ile bu dört melek, sûrun ikinci üfürülmesinden önce dirilecekdir. Demek ki, bu melekler, bütün canlılardan önce yaratıldıkları gibi, her canlıdan sonra yok olacaklardır.
3 — Îmân edilmesi lâzım olan altı şeyden üçüncüsü: (Allahü teâlânın indirdiği kitâblarına inanmakdır). Allahü teâlâ, bu kitâbları, melek ile, ba’zı Peygamberlerin mübârek kulaklarına söyliyerek, ba’zılarına ise, levha üzerinde yazılı olarak, ba’zılarına da, meleksiz işitdirerek indirdi. Bu kitâbların hepsi Allahü teâlânın kelâmıdır. Ebedî ve ezelîdirler. Mahlûk değildirler. Bunlar, meleklerin veyâ Peygamberlerin kendi sözleri değildir. Allahü teâlânın kelâmı, bizim yazdığımız ve zihnlerimizde tutduğumuz ve söylediğimiz kelâm gibi değildir. Yazıda, sözde ve zihnde bulunmak gibi değildir. Harfli ve sesli değildir. Allahü teâlânın ve sıfatlarının nasıl olduğunu, insan anlıyamaz. Fekat, o kelâmı, insanlar okur. Zihnlerde saklanır ve yazılır. Bizimle berâber olunca, hâdis olur. Allahü teâlânın kelâmı, insanlarla berâber olunca, mahlûk ve hâdisdir. Allahü teâlânın kelâmı olduğu düşünülünce, kadîmdir.
Allahü teâlânın indirdiği kitâbların hepsi hakdır, doğrudur. Yalan, yanlış olamaz. Cezâ, azâb yapacağım deyip de afv etmesi câiz denildi ise de, bizim bilemediğimiz şartlara veyâ Onun irâdesine, isteğine bağlıdır. Yâhud, kulun hak etdiği azâbı afv eder demekdir. Cezâyı, azâbı bildiren kelâm, birşeyi haber vermek değildir ki, afv edince, yalancılık olsun. Allahü teâlânın va’d etdiği ni’metleri vermemesi câiz değil ise de, azâbları afv etmesi câizdir. Akl da, âyet-i kerîmeler de, böyle olduğunu göstermekdedir.
Bir mâni’, sıkıntı olmadıkça, âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere, açıkça anlaşılan ma’nâları vermek lâzımdır. Bunlara benziyen başka ma’nâ vermek câiz değildir. [Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler Kureyş lügatı ve lehcesi iledir. Kelimelere, bindörtyüz sene önce, Hicâzda kullanılan ma’nâları vermek lâzımdır. Zemânla değişip, bugün kullanılan ma’nâları vererek terceme yapmak doğru değildir.] (Müteşâbihât) denilen âyet-i kerîmelerde, anlaşılamıyan gizli ma’nâlar vardır. Bunların ma’nâsını, ancak Allahü teâlâ bilir ve kendilerine (İlm-i ledünnî) verilen pek az seçilmiş büyükler, kendilerine bildirildiği kadar, anlıyabilirler. Başka kimse anlıyamaz. Onun için, müteşâbih âyetlerin, Allah kelâmı olduğuna îmân etmeli, ma’nâlarını araşdırmamalıdır. Eş’arî mezhebindeki âlimler, böyle âyetleri, kısaca veyâ geniş olarak (Te’vîl) etmek câiz olur dedi. Te’vîl demek, kelimenin çeşidli ma’nâları arasından meşhûr olmıyanı seçmek demekdir.