(Oğul) kelimesi de İbrânîcede çok kerreler, bir şahsın rütbece veyâ yaşça kendisinden dahâ küçük olan, fekat kendisine son derece bir sevgi ile bağlı bulunduğu bir şahsı tasvîr etmek için kullanılmakdadır. Matta İncîlinin beşinci bâbı, dokuzuncu âyetinde, (Ne mutlu sulh edicilere! Zîrâ onlara Allahın OĞLU denecekdir) denilmekdedir. Görülüyor ki, burada (Oğul) kelimesi, (Allahın sevgili kulu) ma’nâsına kullanılmakdadır. O hâlde, hakîkî İncîlde (Baba), mübârek bir mevcûd ve (oğul) da sevgili bir kul olarak beyân olunmuşdur. Ya’nî maksad, üç tanrı değildir. (Baba) ve (Oğul) kelimelerinin kullanıldığı yerlerden çıkan ma’nâ, her şeyin hâkimi ve mâliki Allahü teâlânın, Îsâ aleyhisselâm gibi sevgili bir kulunu insanlara peygamber olarak gönderdiğidir. Aklları ancak bu günlerde başlarına gelen hıristiyanların büyük kısmı, (Hepimiz Allahın kulu, çocuğuyuz. Allah hepimizin rabbi, babasıdır. İncîllerdeki (Baba) ve (Oğul) kelimelerini böyle anlamak lâzımdır) demekdedirler.
İbrânîce olan en eski İncîl nüshalarından birçok kelimelerin de yanlış terceme edildiği, aşağıdaki misâllerden anlaşılmakdadır.
Şöyle ki:
1) Ahd-i atîkin ilk kitâbı Tekvînin İbrânîce aslında Cenâb-ı Hakdan (ALLAH) ya’nî bir (L) harfi eksik olarak (ALAH) diye bahs olunmakdadır. Hâlbuki ikide birde tashîh edilen, değişdirilen İncîlde, bu kelime çıkarılmışdır. Ya’nî hıristiyanlar Müslimânların Allahına yakın olmakdan korkmuşlardır.
2) Ahd-i atîkin İbrânîce aslında (bâkire = kız) kelimesi yokdur.Îsâ aleyhisselâmın doğumu hakkında eski İbrânîce nüshalarının, İşâyâ kitâbı, 7. ci bâbı 14. cü âyetinde, (Rab, size bir alâmet verecek, işte kız gebe kalacak ve bir oğlu olacak ve onun adını İmmanuel koyacak) demekdedir. Burada İbrânîce (Kız) ma’nâsına (ALMAH) kelimesi kullanılmışdır. Hâlbuki, İbrânîce (Bâkire) BETHULAH kelimesi ile ifâde edilir. Bâkire kız kelimesi hıristiyanların dahâ işine geldiğinden (Kız) yerine (Bâkire kız) kelimesi kullanılmış ve hıristiyanlık âlemine (Kudsî Bâkire) ma’nâsı aşılanmışdır.
3) Koyu müte’assıb İngiliz papazları, dahâ ileriye giderek, Yuhannâ İncîlinin 3. cü bâbının 16. cı âyetindeki, (Zîrâ Allah dünyâyı o kadar sevdi ki, biricik oğlunu [ya’nî çok sevdiği kimseyi] verdi [ya’nî oraya gönderdi], tâ ki ona îmân eden her adam helâk olmasın, ancak ebedî [sonsuz] hayâtı olsun) cümlesini, (Zîrâ, Allah dünyâyı o kadar sevdi ki, (Kendisinin doğurmuş olduğu) biricik oğlunu verdi, tâ ki ona îmân eden herkes helâk olmasın, ancak ebedî hayâtı olsun) şekline sokmak bedbahtlığında bulunmuşlardır.