Bunlar kimsenin söyliyemeyeceği yüksek bir ifâde ile beyân edilmişdir.
[1] Goethe 1248 [m. 1832] de öldü.
[2] Fransız şâiri Lamartin, 1286 [m. 1869] da öldü.
Muhammed “aleyhisselâm” ümmî idi. Ya’nî kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç bir şey yazmamışdı. Bu husûs Kur’ân-ı kerîmde, Ankebût sûresinin kırksekizinci âyetinde meâlen, ([Ey Muhammed “aleyhisselâm”! Bu Kur’ân-ı kerîm sana indirilmeden önce] Sen bir kitâbdan okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı müşrikler [Kur’ân-ı kerîmi, başkasından öğrenmiş veyâ önceki semâvî kitâblardan almış] derlerdi. [Yehûdîler de, Onun vasfı Tevrâtda ümmî olarak bildirilmişdir, bu ise ümmî değil diye şübheye düşerlerdi]) buyurulmuşdur. Muhammed aleyhisselâm 40 yaşında iken, ibâdet için çekildiği Hirâ dağındaki mağarada, kendisine Cebrâîl aleyhisselâm tarafından ilk vahy getirildiği zemân, korkudan şaşkına dönmüş, ne yapacağını şaşırmış, koşa koşa evine giderek zevcesi olan Hadîce radıyallahü anhâdan kendisini yatağa yatırmasını, üstünü sıkıca örtmesini ricâ etmiş, uzun müddet kendisine gelememişdi. Kendisinde büyük bir rûhâniyyet, bir üstünlük olduğunu kabûl eden, insanlar için yeni bir din kitâbı hâzırlamak isteyen bir zât, böyle mi olur? Her şeyden evvel, böyle bir mu’azzam eseri yazabilecek kudretde bilgi öğrenmesi, pek çok şeyler okuması, birçok tedkîkler yapması îcâb etmez mi? Hâlbuki Muhammed aleyhisselâm çocuk iken, iki kerre tüccârlarla Şâm tarafına götürülmüş, bu seferlerinde, yalnız ticâret eşyâsının muhâfazası ve emniyyeti vazîfesini yapmış, ticâret kervanları idâre etmiş, bunları yalnız SON DERECE YÜKSEK OLAN DÜRÜSTLÜĞÜ ve inanılmaz derecede yüksek olan hâfızası ile yapmışdı. Kendisine, hâtırına bile gelmiyen, hiç beklemediği böyle bir vahy gelmesi, onu sevindirmemiş, bil’aks korkutmuşdu. Ancak vahyler tekrarlandıkça, Allahü teâlânın kendisine hakîkaten gâyet mühim ve ağır bir vazîfe verdiğini anlamış ve Allahü teâlânın emrlerine bütün mevcûdiyyeti ile itâ’at ederek, Onun bildirdiği (Tek Allah) esâsı üzerine kurulmuş olan (İslâm dîni)ni neşre başlamışdı. Muhammed aleyhisselâmın islâm dînini neşr etmesi, Ona hiçbir dünyevî menfe’at temîn etmemiş, bil’aks hemen hemen, bütün Mekkeliler kendisine düşman kesilmişdi. (Hiçbir Peygamber, benim çekdiğim eziyyeti çekmedi, benim kadar üzülmedi) buyurmuşdur. Bu hadîs-i şerîf, kitâblarda yazılıdır. Bu da gösteriyor ki, Muhammed aleyhisselâm yeni bir din neşr etmesinde hiçbir menfe’ati veyâ arzûsu bulunmuyordu. Esâsen, yukarıda da zikr etdiğimiz gibi, kendisinin yetişmesi ve muhîti böyle mu’azzam bir iş için kâfî değildi.