Fekat Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem”, çok dürüst, çok temiz, çok mükemmel bir insan olduğundan ve kendisine Allahü teâlâ tarafından verilen vazîfenin büyüklüğünü bildiğinden hiç yılmamış, bütün tehlükelere, zahmetlere tehammül ederek, bu kudsî vazîfeyi muvaffakiyyet ile îfâ etmişdir.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hakkında, bütün dünyânın ancak hurmet duyduğunu ve müteassıb birkaç papazdan başka hiç kimsenin aleyhinde hiçbir söz söylemediğini bir kerre dahâ tekrâr edelim. Aşağıda Almanyada Stuttgart şehrinde 1305 [m. 1888] senesinde, neşr edilmiş olan (Kürschner) ansiklopedisinin Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” ve islâm dîni hakkındaki yazısını berâber okuyalım. Bu yazıyı bir ansiklopediden almamız, bu gibi kitâbların mümkin olduğu kadar hakîkati yazmak mecbûriyyetinde olmaları sebebi iledir. Bizi burada asl alâkadar eden kısm, Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ahlâkı ve meziyyetleri hakkında kullanılan sözlerdir. Dahâ bundan yüz sene evvel, İslâm dîni hakkında hıristiyan ilm adamlarının neler düşündüğünü de bildirdiği için, bu parçayı temâmen terceme ederek sizlere sunuyoruz:
(Muhammed “aleyhisselâm”ın künyesi, Ebülkâsım bin Abdüllahdır. İslâm dîninin müessisidir. 20 Nisan 571 de Mekkede doğmuşdur. Küçük yaşından beri ticâret ile meşgûl olmuş, çok seyâhatlar (!) yapmış, halk ile temâs etmiş, herşeyi öğrenmeğe heveslenmişdir. Dahâ genç yaşında, zengin bir tüccârdan dul kalmış olan ve işlerini ta’kîb için kendisini yanına almış bulunan, Hadîce ile evlenmişdir. 610 senesinde, kendisinin Peygamber olduğuna ve Allah tarafından kendisine vahy geldiğine inanmış ve TEK ALLAH MEFHÛMUNU, birçok putlara tapan Arablara teblîg için, büyük bir gayret ile feâliyyete geçmişdir. Muhammed “aleyhisselâm”, Allahü teâlâ tarafından bu vazîfenin kendisine verildiğine bütün kalbi ile inanıyordu. Mekke halkının büyük kısmı kendisinin aleyhinde olduğu, fikrlerini şiddet ile red etdiği, hattâ kendisini öldürmek istedikleri hâlde, mücâdelesini, feâliyyetini durdurmadı. Nihâyet, kendisine karşı çıkanların fazla tazyîki üzerine, 622 senesinde Mekkeden ayrılarak Yesrib [Medîne] şehrine gitdi. Müslimânlar bu harekete (Hicret) adını verirler ve takvîmlerini bu târîhe göre başlatırlar. Muhammed “aleyhisselâm”, Medînede birçok tarafdâr buldu. Bir putperestlik dîni olan eski Arab dînini temâmen islâh, onlara Allahın bir olduğunu isbât etmek istiyordu. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiğine göre, hak din olan İbrâhîm aleyhisselâmın dîninde bildirdiği esâslar ile, Mûsâ ve Îsânın “aleyhimesselâm” bildirdikleri dinlerin esâsları birdi. Fekat sonradan bu dinlerin içerisine bozuk i’tikâdlar, inanışlar karışdırılarak tahrîf edilmiş, yehûdîlik ve hıristiyanlık şeklini almışdı.