Kur’ân-ı kerîm tedkîk edilince, içinde ancak bugünlerde sırrını çözebildiğimiz, tabî’at kanûnlarının ve hayâtî tekâmülün [meselâ ilk hayâtın sudan geldiği, insan yiyeceklerinin ancak semâdan inen maddeler ile hâsıl olduğu v.b.] bildirildiği, bunun yanında, ancak bugün kurmağa çalışdığımız sosyal, ictimâî nizâmın en mükemmel, en mantıkî tarzda açıklandığı, (zekât) emri ile servet adâletinin te’mîn edildiği, en yüksek ahlâk kâ’idelerinin, en mükemmel ibâdet tarzının öğretildiğini görüyoruz. Bütün bunların, çok zekî de olsa, hiç kitâb okumamış bir kimse tarafından bundan 1400 sene evvel bilinip kaleme alınması imkânı yokdur. Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Kur’ân-ı kerîmin âyetleri geldiği zemân, bunları Eshâbına açıklıyordu. Kur’ân-ı kerîmin hepsinin tefsîrini Eshâbına bildirdiğini imâm-ı Süyûtî haber vermekdedir. Avrupalılar, bir de Onun Peygamberliğini kabûl etseler, kendilerinin de müslimân olacakları ve se’âdete kavuşacakları muhakkakdır. Ümmîd ederiz ki, bir gün gelecek, hak dînini seçerek, ebedî se’âdete kavuşacaklardır.
İSLÂMİYYETDE FELSEFE VAR MIDIR?
Yukarıda, muhtelif dinlerin îmân esâslarını ve hükmlerini kısaca inceledik. Şimdi de biraz İslâm dîninde felsefe var mıdır? Bunu inceliyelim:
Felsefe, her hangi bir bahs ve mevzû’ üzerinde insanların akl ve mantık yolu ile incelemeler ve araşdırmalarla elde etdikleri netîcelere verilen ismdir. Kısaca, (Her şeyin aslını arama ve ne için var olduğunun sebebini bulma) ma’nâsına gelir. Felsefe, yunanca (Filozofiya = Hikmet sevgisi) demekdir ve derin düşünme, arama, kıyaslama ve tedkîk esâslarına dayanır. Felsefe ile meşgûl olanların, hem rûh, hem de fen bilgilerinde çok derin bilgi sâhibi olması gerekir. Fekat, bir insan ne kadar ilmi olursa olsun, yanlış düşünebilir veyâ yapdığı araşdırmalardan yanlış netîceler çıkarabilir. İşte bunun içindir ki, felsefe, hiçbir zemân kesin netîceler vermez. Bir kerre de, bunu işiten insanın kendi akl ve mantık süzgecinden geçirmesi îcâb eder. Her felsefenin bir de zıddı vardır. Onun için, bu karşılığı da incelemek, her iki düşünceyi karşılaşdırmak lâzım olur. Birçok felsefî düşüncelerin zemânla değişebileceği unutulmamalıdır. O hâlde, felsefî düşünceler, hiçbir zemân kesinlik taşımaz.
Kur’ân-ı kerîmde âyetler iki nev’dir. Bunların bir kısmının ma’nâsı açıkdır. Bunlara (Muhkem âyetler) ismi verilir. Bir kısmının ma’nâsı ise, açıkça anlaşılmaz. Bunlar, ayrıca tefsîre, îzâha muhtaçdır. Bu âyetlere(Müteşâbih âyetler) adı verilir.