Kalbe bunları yapdırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanarak, fenâ huylu olmaması için, ahkâm-ı islâmiyyeye uyarak kalbi kuvvetlendirmek ve nefsiza’îfletmek lâzımdır. Aklı kuvvetlendirmek, islâm bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, ya’nî temizlenmesi de, ahkâm-ı islâmiyyeye uymakla olur. İslâmiyyete uymak için, ihlâs lâzımdır. (İhlâs), işleri, ibâdetleri, Allahü teâlâ emr etdiği için yapmak, başka hiçbir menfe’at düşünmemekdir. Kalbde ihlâs hâsıl olması, kalbin zikr etmesi ile, ya’nî Allah ismini çok söylemesi ile olur. Zikrin ehemmiyyeti, (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbı 284.cü sahîfesinden başlıyarak, uzun bildirilmekdedir. Zikrin nasıl yapılacağını, Mürşid-i kâmilden öğrenmek ve aklda bulunan ve his organlarından gelen dünyâ düşüncelerini kalbden çıkarmak şartdır. Dünyâ düşüncesi hiçkalmazsa, kalb kendiliğinden zikr etmeğe başlar. Zikrin nasıl yapılacağı(Tam İlmihâl)in 921.ci sahîfesinde yazılıdır. Şişedeki su boşalınca, havânın şişeye kendiliğinden, hemen girmesi gibidir. Kalbi dünyâ düşüncelerinden korumak, kalbin Mürşid-i kâmilin kalbinden feyz [Nûr] alması ile olur. Kalbdenkalbe (feyz), muhabbet yolu ile akar. Mürşidin başka memleketde bulunması veyâ vefât etmiş olması, feyz gelmesine mâni’ olmaz.(Mürşid), islâm bilgilerini iyi bilen ve islâmiyyete tâm uyan, ihlâs sâhibi, Ehl-i sünnet âlimidir. İslâmiyyete uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi za’îfletir. Bu sebeb ile (nefs), kalbin islâmiyyete uymasını, Mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmağı, kitâblarını okumağı istemez. Dinsiz, îmânsız olmasını ister. Akllarına uymayıp, nefslerine uyan kimseler, bunun için, dinsiz olmakdadır. Nefs ölmez. Fekat, gücü kuvveti kalmayınca, kalbi aldatamaz.)
Bugün, yer yüzünde bulunan müslimânlar üç fırkaya ayrılmışdır. Birinci fırka, Eshâb-ı kirâmın yolunda olan, hakîkî müslimânlardır. Bunlara (Ehl-i sünnet) ve (Sünnî) ve (Fırka-i nâciyye), Cehennemden kurtulan fırka denir. İkinci fırka, Eshâb-ı kirâma düşman olanlardır. Bunlara(Şî’î) veyâ (Fırka-i dâlle) sapık fırka denir. Üçüncüsü, sünnîlere ve şî’îlere düşman olanlardır. Bunlara (Vehhâbî) ve (Necdî) denir. Çünki bunlar, ilk olarak Arabistânın Necd şehrinde meydâna çıkmışdır. Bunlara (Fırka-i mel’ûne) de denir. Çünki, bunların müslimânlara müşrik dedikleri (Kıyâmet ve Âhıret) ve (Se’âdet-i Ebediyye) kitâblarımızda yazılıdır. Müslimânlara kâfir diyene Peygamberimiz la’net etmişdir. Şî’î fırkasını yehûdîler, vehhâbî fırkasını ingilizler kurdu. Ehl-i sünnet fırkasını türkler korudu.
Hangi fırkadan olursa olsun, nefsine uyan ve kalbi bozuk olan, Cehenneme gidecekdir. Her mü’min, nefsini tezkiye için, her zemân çok (Lâ ilâhe illallah) ve kalbini tasfiye için(Estagfirullah) okumalıdır. Ahkâm-ı islâmiyyeye uyanın düâsı muhakkak kabûl olur. Nemâz kılmıyanın, açık kadınlara bakanın ve harâm yiyip içenin, ahkâm-ı islâmiyyeye uymadığı anlaşılır. Bunların düâları kabûl olmaz.
Mîlâdî sene Hicrî şemsî Hicrî kamerî
2001 1380 1422