Milletim, millet-i islâmdır. Delîlim, Allahü teâlânın Hac sûresindeki yetmişsekizinci âyet-i kerîmesidir.
Ümmet-i Muhammeddenim. Delîlim, Allahü teâlânın Âl-i imrân sûresindeki yüzonuncu âyet-i kerîmesidir.
Mü’minim hakkan. Delîlim, Enfâl sûresindeki dördüncü âyet-i kerîmesidir. El-hamdülillahi alet-tevfîkıhi vestağfirullahe min külli taksîrin.
Beş sebeb ile, ilm amelden efdaldir. Zîrâ ilm metbûdur, amel ise ona tâbîdir. İlm, lâzımdır, amel ise, melzûmdur. İlm, yalnız olduğu hâlde nef’ verebilir, amel ise, ilmsiz nef’ veremez.
İlm akldan efdaldir. Zîrâ, kadîmdir, akl ise hâdisdir.
İnsanın zîneti, ihlâs iledir. İhlâsın zîneti, îmân iledir. Îmânın zîneti, Cennet iledir. Cennetin zîneti, hûrîler ve gılmanlar iledir. Ve cemâlullahı müşâhede iledir.
Ve dahî, amel îmândan cüz’ olsaydı, âdetli kadınlara vakt nemâzı bağışlanmazdı. Zîrâ, îmân bağışlanmaz.
Ömründe bir kerre şehâdet getirmek, farzdır. Bunun delîli, Muhammed sûresindeki ondokuzuncu âyet-i kerîmedir.
Kelime-i şehâdet getirmenin dört şartı vardır: Dil ile söylerken, kalb hâzır olmak. Ma’nâsını bilmek. Hulûs-i kalb ile söylemek. Ta’zîm ile söylemek.
Şehâdet getirmenin yüzotuz kadar fâidesi vardır. Ammâ dört şeyden biri bulunursa, fâidesi yokdur. O dört şey: Şirk, şek, teşbîh, ta’tildir. Şirk, Allahü azîm-üş-şânın zâtında birşeyi ortak koşmağa denir. Şek, dinde meks etmeğe (durmağa, tevakkuf etmeğe), teşbîh -vehmen- Allahü teâlâyı bir mahlûka benzetmeğe, ta’til, (Allah âleme karışmaz, her şey vakti geldikde, kendi tabîatiyle olur) demeğe denir.
Ve dahî, yüzotuz fâidenin, otuzu bu mahalde zikr olunmuşdur: Otuzdan beşi, dünyâda ve beşi, ölürken ve beşi, kabrde ve beşi, arasâtda ve beşi, Cehennemde ve beşi, Cennetdedir. Ammâ dünyâda olan beş fâide:
1- Adı güzel çağrılır.
2- Ahkâm-ı islâmiyye kendisine farz olur.
3- Boynu kılıncdan kurtulur.
4- Allahü azîm-üş-şân, ondan râzı olur.
5- Cümle mü’minler, ona muhabbet eder.
Ölürken olan beş fâide:
1- Azrâîl “aleyhisselâm” ona güzel sûretde gelir.
2- Yağdan kıl çeker gibi, rûhunu alır.