Bunun için, sülüsün bir kısmı ile devr yapılmasını, geri kalanı ile Kur’ân-ı kerîm ve tehlîl hatmleri yapılmasını vasıyyet etmek sahîh olmaz. Bundan başka ücret ile Kur’ân-ı kerîm okumak câiz değildir. Ücreti alan da, veren de günâh işlemiş olur. Ücret ile, Kur’ân-ı kerîm öğretmek câiz olur denildi ise de, okumak câiz olur diyen olmamışdır.
Nemâzlarımı vârisim kılsın diye vasıyyet eden meyyitin vârisinin, bunun nemâzlarını kazâ etmesi sahîh olmaz. Fekat bir kimse, nemâz kılar veyâ oruc tutar ve sevâbını bir meyyite hediyye ederse, sahîh olur. Ölüm hastasının, kendi nemâzlarının fidyelerini vermesi câiz değildir.) İbni Âbidînden terceme temâm oldu.
Ahmed Tahtâvî “rahmetullahi aleyh” (Merâk-ıl-felâh) hâşiyesinde diyor ki, tutulamıyan orucların fidyelerini vererek iskât edilmeleri nass ile bildirilmişdir. Nemâz, orucdan dahâ mühim olduğu için, nemâzın da oruc gibi olacağını âlimlerimiz sözbirliği ile bildirmişlerdir. Nemâz iskâtının aslı yokdur diyen din adamı, kendi câhilliğini bildirmiş olur. Bu sözü ile âlimlerin sözbirliğine karşı gelmekdedir.
Bir hasta, yatarken başı ile îmâ ederek de nemâz kılamaz ise, kılamadığı bu nemâzları beş vaktden az olsa bile, bunlar için vasıyyet etmesi lâzım olmaz. Bunun gibi, seferde ve hastalıkda oruc tutamıyan da, bunları kazâ edecek kadar ikâmet ve sıhhat zemânı bulamazsa, vasıyyet etmez. Sadaka-i fıtr, zevcesinin nafakası, hac ihrâmındaki cinâyetleri, haccı, adak sadakaları için de vasıyyet edilir. Vasıyyet etmemiş olan meyyit için vârisinin veyâ herhangi birinin teberru’ etmesi inşâallah câiz olur. Hac için vasıyyet edenin vekîli, meyyitin şehrinden veyâ bırakdığı malın sülüsünün kifâyet etdiği yerden; teberru’ eden ise, dilediği yerden hacca gider. Meyyit için hiç kimsenin ücretli veyâ ücretsiz oruc tutması ve nemâz kılması sahîh olmaz. Bu husûsdaki hadîs-i şerîf mensûhdur. Keffâret olarak verilen sadaka vâsıtası ile, Allahü teâlâ, meyyitin borçlarını afv eder. Şâfi’î (Envâr) kitâbında, (Meyyitin kılmadığı nemâzlar için fidye vermesi vâcib değildir. Verilirse, iskât olmaz) diyor. Mâlikî ve şâfi’îler, hanefîyi taklîd ederek devr yaparlar.
Meyyitin vasıyyet etdiği mal mikdârı, keffâret için kâfî gelmezse veyâ bırakdığı malın sülüsü kâfî gelmezse yâhud hiç vasıyyet etmemiş ise, bir kimsenin teberru’ etdiği az bir mal ile borclarının hepsini iskât edebilmek için devr yapılır. İskât niyyeti ile bir fakîre verilir. Fakîr aldıkdan sonra, bunu velîye veyâ bir başkasına hediyye eder. Bunun kabz etmesi, ya’nî eline alması lâzımdır. Bu da meyyitin borcunun iskâtı için diyerek, bunu teberru’ ederek bir fakîre verir. Tahtâvî hâşiyesinden terceme burada temâm oldu.]