(İ’tibârî kıymet)dir. Hükûmetlerin verdikleri kıymetdir. Verdikleri gibi, geri de alırlar. İ’tibârî kıymetleri gidince, (Semen) olamazlar. Zekât malı olmakdan çıkarlar. İbni Âbidîn buyuruyor ki, (Ticâret malının kıymeti, ticâretde çok kullanılan, para olarak basılmış altın veyâ gümüş ile hesâb edilir. Gümüş ile hesâb edilince, ikiyüzkırk dirhem gümüş kıymetinde olsa, altın ile hesâb edilince, yirmi miskal altın kıymetinde olsa, iki kıymeti de nisâb mikdârı ise de, bu malı gümüş ile kıymetlendirmek lâzım olur. Çünki, zekât olarak altı dirhem gümüş veyâ yarım miskal altın vermesi lâzım olur. Bu ise, beş dirhem gümüş kıymetinde olduğu için, fakîre fâidesi az olur. [Çünki, yirmi miskal altın ve ikiyüz dirhem gümüş, aynı nisâbı gösterdikleri için, kıymetleri aynıdır.] Bir miskal ağırlığındaki altın liraya, bir (Dinâr) denir. [Türk altın liralarının hepsi birbuçuk miskal, ya’nî 7,2 gr. ağırlığındadır.] Râyic olan fülûsun zekâtını, nisâbı hesâb edilmiş olan [altın veyâ gümüş] ile vermek vâcibdir.) Bundan anlaşılıyor ki, kâğıd liraların nisâbını, ticâretde kullanılan altın liraların, en aşağı değerlisi ile hesâb etmek ve zekâtlarını altın olarak vermek lâzımdır. Çünki gümüş, para olarak, şimdi hiç kullanılmamakdadır. Kâğıd liraların zekâtı, nisâblarını hesâb etmekde kullanılan metal ile, ya’nî altın ile verilir. Kendilerinin kırkda biri, kâğıd lira olarak verilemez. Çünki kâğıd liraların kendileri, ihtiyâc eşyâsı olarak kullanılamaz. Âdî kâğıd var iken, kâğıd liraları kâğıd olarak kullanmak isrâf olur. İsrâf da, harâmdır. Kâğıd para zekâtını, para olarak kullanması için, kâğıd olarak vermek de câiz değildir. Çünki, para olarak kullanması için, kıymeti hakîkî ve dâimî olan altın verilir.
Altın, lira hâlinde ve başka her şeklde verilebilir. Her zemân, her yerde bulunur. Kendi şehrinde altın bulamıyan, altın eşyâ satılan yerdeki arkadaşına kâğıd lira gönderip, bununla altın alarak zekâtını vermesini ona yazar. Kâğıd liraları sonradan da ödemesi câizdir. Kâğıd liraların zekâtlarını vermek, bu kadar kolay iken, fıkh kitâblarının bu emrlerine uymak istemeyip, altın yerine, kıymeti i’tibârî ve muvakkat olan kâğıd liralar vermek doğru değildir. Fıkh kitâblarına uymak istemeyip de, ibâdetleri âyet-i kerîmelerden, kendi anladığına göre yapmaya kalkışanlara (Mezhebsiz) veyâ (Sapık)denir. Böyle sapıklara karşı, (Ben, ibâdetlerimi, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden senin anladığına göre değil, mezheb imâmlarının anlayıp bildirdiklerine göre yaparım) demelidir. Mezheb imâmlarının “rahimehümullahü teâlâ” anladıklarını bildiren kitâblara, (Fıkh kitâbları) denir.