Yetmişbirinci mektûbda diyor ki, (Zemânımızda, her yeri küfr, fısk ve bid’at kapladı. Bu zemânda, Allahü teâlânın, her an hâzır ve nâzır olduğunu kalbe yerleşdirmek çok güçleşdi. Fekat, kalb hastalığından kurtulmağa yine çalışmak lâzımdır. Bir kuş, semâya çıkmak için uçar da, semâya kavuşamazsa da, diğerlerinden yüksek olur ve kedilerin şerrinden âzâd olur.) Onikinci sahîfeye bakınız! Abdüllah-i Dehlevî, Hâlid-i Bağdâdînin mürşididir. 1240 [m. 1824] de Delhide vefât etdi. İsmi silsile-i aliyyede Sıbgâtullah-i Hîzânîden önce yazılıdır. Sıbgâtullah-i Arvâsî, Gavs-i Hîzânî ismi ile meşhûrdur. Seyyid Tâhânın halîfesi, Seyyid Fehîmin mürşidlerindendir. Hîzânda medfûndur. Abdürrahmân-ı Tâgınin mürşididir. Abdürrahmân-ı Tâgînin kabri Nûrşindedir.]
SALEVÂT FASLI
106 – Bir kimse Cum’a günleri çok salevât-i şerîfe getirirse, Hak teâlâ o kimsenin yüz hâcetini revâ kılar, bunun otuzu dünyâ, yetmişi âhıret hâcetidir.
Peygamberimiz “aleyhisselâm” buyurdu ki, (Her kim günde yüz def’a, [ma’nâsını düşünerek,] salevât-i şerîfe okursa, kıyâmet gününde güneşin sıcaklığından kurtulup, Arşın gölgesi altında benimle berâberdir. Ve her kim benim için bir salevât-ı şerîfe getirirse, rahmet melekleri onun günâhlarının afv olması için düâ ve istiğfar ederler.)
107 – Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” üzerine çok salevât-ı şerîfe getir! Zîrâ bir hadîs-i şerîfde buyurdu ki: (Yanında ismim anılıp da, üzerime salevât-ı şerîfe getirmeyenlere yazıklar olsun. Bir de, Ramezân-ı şerîfe kavuşup, onu kemâl-i ta’zîm ile karşılayıp râzı etmeyen ve ana-babasının birine veyâ ikisine kavuşup da, onların rızâlarını almayanlara da yazıklar olsun.)
108 – Bil ki, her kim bir fakîre, onun gönlünün dilediği şeyi yidirse, Hak teâlâ hazretleri, o kimseye Cennet-i a’lâda bin derece verir ve Cennetde kendisine birçok ni’metler ihsân eder.
109 – Fakîrlere tasadduk etmeği unutma! Ehline ve çoluk çocuğuna ve akrabâna verdiğin şeyler de, sadaka yerine geçecekler. Ebû Emâmenin “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, (Ehline ve akrabâsına ihsân etmekden büyük derece ne olabilir?) buyuruldu. Önce, ehline, evlâdına halâl yidirmeli, halâl giydirmeli, sonra artan paranın zekâtını vermeli, ondan sonra da sadaka vermelidir.