Bunun için, (Ebedî mahrem) olan, ya’nî nikâh ile alması ebedî harâm olan (Mahrem akrabâ), ya’nî onsekiz kadından başka, müslimân olsun kâfir olsun her kadının, hiçbir yerde, ellerinden ve yüzlerinden başka yerlerine, şehvetsiz de bakmak harâmdır. Kadınların yabancı erkeklere görünmeleri, bir arada oturmaları, arkadaşlık etmeleri de harâmdır. Karısının, kızının zinâ yapacağını anlayıp da, mâni’ olmıyan erkeğe, (Deyyûs) ve (Pezevenk) denir.
(Dürr-ül-muhtâr)da, üçüncü cildde, müste’min bâbında diyor ki, (Dâr-ül-harbde bulunan müslimân esîrin ve müste’minin kâfir kadınlarının ırzlarına saldırmaları, onlarla zinâ yapmaları câiz değildir.) Zevcesinden ve Dâr-ül-islâmda mâlik olduğu câriyesinden başka kadınla cimâ’ halâl değildir. Dâr-ül-islâmda bulunan hiç bir kadın câriye yapılamaz. Dâr-ül-harbdeki kâfir kadınları da, Dârül-islâma getirilmedikce, câriye olamazlar.
(Dürr-ül-muhtâr), kadını boşamağı anlatırken diyor ki, dört mezhebe göre de, sahîh olan nikâhdan sonra, bir araya gelmemiş olsalar bile, üç def’a boşayan veyâ bir def’a (üç kerre boşadım) diyen kimse, bu kadını tekrâr nikâh yapabilmesi için, bu kadının başka erkekle nikâhlanarak vaty edilmesi ve bu erkekden boşanması lâzımdır. Buna (Hulle) yapmak denir. Bu ikinci erkeğin, boşanmak şartı ile, bu kadını nikâh etmesi harâmdır. Bu erkek, bu kadını boşamağa zorlanamaz. Bu erkeğin, bu kadını boşamak niyyeti ile nikâh etmesi, harâm olmaz. Hattâ sevâb olur. Kadın, erkeğin boşamasından emîn olmaz ise, nikâh yapılırken evvelâ kadının (beni zevceliğe al!) demesi, sonra erkeğin (Seni zevceliğe aldım. Meselâ, üçden fazla cimâ’ yaparsam, bâin olarak boş ol!) demesi iyi olur. Yâhud kadının cevâb olarak, (Emrim, elimde olmak üzere, kendimi sana tezvîc etdim) diyerek, nikâhdan ve cimâ’dan sonra kendini boşaması câiz olur. Birinci kimsenin ilk nikâhı, dört mezhebe göre de sahîh ise, Hulle yapmak şart olur. Fekat meselâ, nikâhda velî bulunmamış ise veyâ nikâh yerine hibe denilmiş ise yâhud nikâhın iki şâhidi fâsık iseler, üç kerre boşadıkdan sonra, hulle yapmadan tekrâr nikâhlanabilmek için, şâfi’î müftîye mürâce’at olunur. Şâfi’î müftî, şâfi’î mezhebine göre, şartları temâm olmadığı için, nikâhın şimdi ve şimdiden sonrası için bâtıl olacağını, geçmiş zemân için bâtıl olmadığını, bu kadın ile şâfi’î mezhebine göre yeniden nikâh yapmağı bildirir.
İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, fıskı zâhir olan şâhid ile yapılan nikâh ve velînin izn vermediği nikâh, şâfi’î mezhebinde sahîh olmaz. Şâfi’î âlimlerinden İbni Hacer-i Mekkî “rahime-hullahü teâlâ” (Tuhfet-ül-muhtâc) kitâbında diyor ki, (Hâkim, hulleyi iskat etmek için, evvelki nikâhın bâtıl olacağına karâr vermez. İkisinin arasını ayırır.