Görülüyor ki, Hanefî mezhebinde guslün sahîh olması için, dişlere ve diş çukuruna suyun ulaşması lâzımdır.
İnsanı birşey yapmağa zorlıyan semâvî sebebe, ya’nî insanın elinde olmıyan sebebe (Zarûret)denir. İslâmiyyetin emr ve yasak etmesi ve şiddetli ağrı ve bir uzvun yâhud hayâtın telef olmak tehlükesi ve başka birşey yapamamak mecbûriyyeti hep zarûretdir. Bir farzı yapmanın veyâ bir harâmdan sakınmanın imkânsız veyâ meşakkatli, güç olmasına (Harac) denir. Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına, (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. Ahkâm-ı islâmiyyeden bir hükm yapılacağı zemân, ya’nî bir emri yaparken veyâ bir yasak işi yapmakdan sakınırken, kendi mezhebinin âlimlerinin meşhûr olan, seçilmiş olan sözlerine uyulur. Bu sözlerine uymakda harac olursa, seçilmemiş, za’îf sözlerine uyulur. Buna uymakda da harac olursa, bu hükm, harac bulunmıyan, başka mezhebi taklîd ederek yapılır. Başka mezhebi taklîd etmekde de, harac olursa, haraca sebeb olan şeyin hâsıl olmasında zarûret bulunup bulunmadığına bakılır. Zarûret de bulunursa, o farzı terk etmesi veyâ harâmı zarûret mikdârı işlemesi câiz olur. Zarûret yoksa veyâ zarûret ile birkaç şey yapılabilir ve bunlardan birini yapmağı seçmek mümkin olur ve harac bulunanı seçerse, farzı terk etmesi veyâ harâmı işlemesi câiz olmaz. Haraca sebeb olan şeyi yapmaması lâzım olur.
Kaplama, dolgu bulunan dişin altını ıslatmakda harac olduğu meydândadır. Bu haracdan kurtulmak için, hanefî mezhebinde ikinci bir yol da yokdur. Bunun için, mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd etmek îcâb etmekdedir. Çünki, gusl abdesti alırken, bu iki mezhebde, ağzın içini yıkamak, farz değil, sünnetdir. Taklîd etmek mümkin olduğu için zarûret bulunup bulunmadığını araşdırmağa lüzûm yokdur. Mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd mümkin olmasaydı, zarûret bulunması, o zemân araşdırılırdı. Bunun için, dolgu veyâ kaplama yapdırmak istiyenin, (Mezhebler, Allahü teâlânın rahmetidir) hadîs-i şerîfine dayanarak, mâlikî veyâ şafi’î mezhebini taklîd etmesi lâzım olur. Başka mezhebi taklîd etmeğe sebeb olacak bir özrü bulunmıyan bütün hanefîlerin, başka mezheblerde farz olanları yapmaları ve müfsid olanlardan sakınmaları da müstehab olduğu, İbni Âbidînde ve İmâm-ı Rabbânînin ikiyüzseksenaltıncı mektûbunda yazılıdır. Özrü olmıyanların, başka mezhebleri taklîd etmeleri de müstehab olunca, özrü olanın taklîd etmesine karşı çıkmak doğru olmaz. Mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd için, gusl ederken ve abdest alırken ve nemâza dururken veyâ unutulursa, nemâzdan sonra, niyyetin farz olduğunu bilerek, mâlikî veyâ şafi’î mezhebini taklîd ediyorum diye kalbinden niyyet edilir. Bu mezhebleri taklîd eden kimsenin guslü, abdesti ve nemâzı bu mezheblere göre sahîh olmalıdır.