202 – Kimsenin günâhını başına kakma! Müslimân olsun, kâfir olsun, bir kimsenin hakkını alıp da tevbe etmeyip onunla halâllaşmazsan, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” sana la’net eder. Ana-babanın ve dînini öğreten hocasının meşrû’ olan emrlerine âsî olanlar da mel’ûndur. Allahü teâlânın rızâsının gayrine, meselâ falanca kimseye diyerek kurban kesenler de bu la’net halkasına dâhildirler. Kızına zinâ etdiren, çıplak gezdiren, evlâdlarına îmânı, harâmları öğretmiyen babalar ve analar ve Allahü teâlâdan başkasına ibâdet ve secde edenler de mel’ûndurlar.
[Abdülganî Nablüsî “rahime-hullahü teâlâ” (Hadîka)da el ile yapılan günâhları anlatırken diyor ki: (Zor ile gasb edilen ve rüşvet olarak alınan, çalınan mallara ve kendinde emânet olan malları ticâretde kullanarak elde edilen kâra ve Dâr-ül-harbde ya’nî kâfir memleketlerine gidenin [tüccârın, seyyâhın], kâfirlerden, rızâları olmadan aldığı mala, (Mâl-ı habîs) denir. Bunları kullanması harâm olur. Sâhiblerine geri verilmeleri, sâhibleri bilinmiyorsa, fakîrlere sadaka verilmeleri lâzım olur. Başkasının [ve yetîmin] mülkünü, ondan iznsiz kullanmak harâmdır.) Müslimân, Dâr-ül-harbdeki kâfirlerin bile mallarına, canlarına, ırzlarına dokunmaz. Nakl vâsıtalarının ücretlerini öder. Kimseye hiyânet etmez.]
Peygamberimiz “aleyhisselâm” buyurdu ki: (Bir kimse, birine su verse ve o da, ona karşı bir temennâ etse, eğilse, Allaha ortak koşmak olur.) Yine buyurdu ki: (El kaldırarak selâm vermek ve Allahdan başkasına yemîn eylemek de şirkdir.) Meselâ, (babanın canı için) diyerek yemîn etmemelidir.
[Yukarıdaki hadîs-i şerîfde, el kaldırarak selâm vermenin şirk olduğu bildirildi. Hanefî mezhebinin büyük âlimleri ya’nî ictihâd makâmına yükselmiş olan âlimler buna benziyen hadîs-i şerîfleri karşılaşdırmışlar, hanefî mezhebinin üsûl ve kavâ’id-i mezhebiyyesine göre incelemişler. Bu hadîsin mensûh olduğunu anlamışlardır. Uzakda olana, yalnız el kaldırarak selâm vermenin mekrûh olduğunu, söz ile ve el ile birlikde selâm vermenin kerâhetsiz câiz olduğunu anlamışlardır. Bunun gibi, İbni Âbidînde nemâzın mekrûhları sonunda yazılı hadîs-i şerîfde, (Nemâzlarınızı na’lın ile kılınız. Yehûdîlere benzemeyiniz!) buyuruldu. Hâlbuki, fıkh âlimleri, ayakları örtülü kılmanın sünnet, ayakları açık olarak kılmanın mekrûh olduğunu bildirdiler. Yine bunlar gibi, (Hadîka)nın ikinci cildi, beşyüzseksenbirinci sahîfesinde, (Saçını, sakalını siyâha boyayanlar, Cennet kokusunu bulamazlar) hadîs-i şerîfini bildirdikden sonra, âlimlerin hepsi, siyâha boyamak mekrûhdur dedi. Câiz diyenler de oldu. (Mebsût)da böyle yazılıdır. Hazret-i Osmân ve hazret-i Hüseyn ve Ukbe bin Âmir ve İbni Sîrîn ve Ebû Bürde ve başkaları “rahime-hümullahü teâlâ” siyâha boyarlardı diyor.