Bunun için, öldükden sonra da bunlara istigâse, tevessül edilir.) Abdülhay Şernblâlî de, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ile ve Evliyâ “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” ile tevessülün câiz olduğunu uzun isbât etmekdedir. İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ”, birinci cild sonunda buyuruyor ki, (Âlimlerin, Seyyidlerin, Velîlerin, umûma vakf edilmiş olmıyan yerdeki kabrleri üzerine türbe yapmak câizdir.) Beşinci cildde lebs faslında diyor ki, (Evliyânın, sâlihlerin kabrleri üzerine, sanduka, örtü, sarık sarmak mekrûh denildi. Bize göre, meyyite ta’zîm ve hurmete sebeb olmak, hakâret edilmemek, gâfillerin edebli olmaları için, bunlar câizdir. Ameller niyyete göredir.) Vehhâbîler, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış ma’nâ veriyorlar. Kendi anladıklarına inanmıyanlara kâfir diyorlar. [(Feth-ul-mecîd) adındaki vehhâbî kitâbında yazılı olan yalanlara ve iftirâlara, (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbımızda vesîkalarla uzun cevâblar verilmiş, kitâbın yazarı rezîl edilmişdir.]
[Tenbîh: İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ”, bâgîleri anlatırken diyor ki, (Hâricî denilen kimseler, şübheli olan (birkaç ma’nâ çıkarılabilen) delîlleri te’vîl ediyorlar. Ya’nî ba’zı âyet-i kerîmelere ve mütevâtir olan hadîs-i şerîflere, açık ve meşhûr olmıyan ma’nâlar veriyorlar. Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” askerinden ayrılarak ona karşı harb edenler böyle idi. Hâkim ancak Allahdır. Hazret-i Alî, iki hakemin hükmüne uyarak, hilâfeti Mu’âviyeye “radıyallahü teâlâ anh” bırakmakla büyük günâh işledi, dediler. Onunla harb etmelerine bu yanlış te’vîlleri sebeb oldu. Kendileri gibi inanmıyanlara kâfir dediler. Hâricîler ve vehhâbîler gibi, şübheli delîlleri yanlış te’vîl ederek, kat’î delîle uymıyan iş yapanlara, müctehid olan fıkh âlimleri kâfir demediler. Bâgî, âsî, bid’at ehli olduklarını söylediler. Türkçede sapık, denilmekdedir. Delîllerde kat’î, (açık olarak) anlaşılan tek bir ma’nâya inanmıyan ise kâfir olur. Âlemin yok olacağına, ölülerin tekrâr dirileceklerine inanmamak böyledir. Alî ilahdır, Cebrâîl vahy getirirken yanıldı diyen de kâfir olur. Çünki bu sözler, te’vîl ederek, ictihâd için uğraşarak anlaşılan ma’nâlar değildir. Nefse uymakdandır. Hazret-i Âişeyi “radıyallahü teâlâ anhâ” kazf eden [ya’nî kötüleyen] ve babasının “radıyallahü teâlâ anh” sahâbî olduğuna inanmıyan da kâfir olur. Çünki ikisi de, Kur’ân-ı kerîmde açık olarak bildirilen delîli inkârdır. Fekat, hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömeri seb eden ve halîfeliklerine inanmıyanın te’vîli varsa, kâfir olmaz. Müslimânların mallarına, canlarına saldırmak gibi kat’î açık olan harâmlara te’vîli olmadan halâl diyen kâfir olur.