Bütün müslimânların tek ve doğru olan Ehl-i sünnet inanışında birleşerek Allahü teâlânın emrine uymaları, bu ortak inanışın hâsıl edeceği rahmet-i ilâhiyyeye, kardeşliğe, sevişmeğe kavuşmaları lâzımdır. Ehl-i sünnetin amelde dört mezhebe ayrılmalarını dînimiz emr etmekde, bu ayrılığın rahmet ve merhamet netîcesi olduğunu bildirmekdedir.
Amelde mezheblerin bir aded olmayıp, dört olmasının, lüzûmlu, fâideli olduğu, akl ile de kolay anlaşılmakdadır. İnsanların yaratılışları birbirlerine benzemediği gibi, sıcak çölde yaşıyanlara, bir mezhebe uymak kolay olurken, kutublara yakın yerlerde yaşıyanlara, başka mezhebe uymak kolay geliyor. Dağda yaşıyanlara, bir mezheb kolay iken, denizcilere, bu mezheb güç oluyor. Bir hastaya bir mezheb kolay iken, başka hastalık için, başka mezheb kolay oluyor. Tarlada çalışanlarla, fabrikada, askerlikde çalışanlar için de, bu farklılık görülmekdedir. Herkes, kendine dahâ kolay gelen mezhebi seçip, taklîd ediyor veyâ bu mezhebe temâmen intikal ediyor. (Cemâ’at-i teblîgıyye) denilen mezhebsizlerin, Mevdûdîcilerin, Abdühün ve Seyyid Kutb gibilerin istedikleri gibi, tek bir mezheb olsaydı ve herkes tek bir mezhebe uymağa zorlansaydı, bu hâl çok güç, hattâ imkânsız olurdu.]
Hakkını kurtarmak için ve zâlimden kurtulmak için, yalan söylemek [ve rüşvet vermek] câiz olur.
Arabîden başka dillerdeki fıkh kitâbları delîl, sened olamaz. İçlerinde terceme hatâsı bulunabilir.
Nemâzdan sonraki tesbîhleri okurken otuzüç adedine dikkat etmek lâzımdır. İslâmiyyetin emrlerinde, hikmetler, fâideler vardır. Bu adedler, ilâcın mikdârı gibidir. Ziyâde veyâ noksan olursa, istenilen fâide hâsıl olmaz.
Ekmeği öpmek, âdetde bid’atdir. Niyyete göre müstehab veyâ mekrûh olur.
İmâm-ı Muhammed Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ”, kendi zemânındaki fıkh âlimlerinin en üstünü idi. Şâfi’î fıkh kitâbları, hep onun kitâblarından vesîkalar vermekdedir.
[Kâfirler, mezhebsizler, vehhâbîler, bu büyük islâm âlimine ve benzerlerine, (İslâm felesofu),yazılarına ve bütün (İlm-i kelâm), ya’nî (Akâid) kitâblarına da, (İslâm felsefesi) diyorlar. Hâlbuki, islâmiyyetde felsefe yokdur. İslâm âlimleri, felesof değildir. Felsefe, din, rûh ve ictimâî bilgi câhillerinin, bu bilgilerden, kendi kısa aklları ile ve zemânlarındaki fennî keşflere göre, anladıklarına, ya’nî bozuk düşüncelerine denir.