İlm-i nâfi’, kelâm, fıkh ve ahlâk ilmleridir. Âfiyet, dînin ve i’tikâdın bid’atlerden, amelin ve ibâdetin âfetlerden, nefsin şehvetlerden, kalbin hevâ ve vesveseden ve bedenin hastalıklardan selâmet bulması, kurtulması demekdir. Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” düâların efdali hangisidir diye soruldukda, (Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz. Îmândan sonra, âfiyetden dahâ büyük ni’met yokdur) buyurdu. [Âfiyete kavuşmak için, çok istigfâr etmelidir.] Hadîs-i şerîfde, (İlm ve sekîne sâhibi olunuz! Öğrenirken ve öğretirken yumuşak söyleyiniz! İlm ile tekebbür etmeyiniz!) buyuruldu. Sekîne, ağır başlı, vekar sâhibi olmakdır. Hadîs-i şerîfde, (İslâmiyyete uyan ve yumuşak olan kimseyi, Cehennem ateşi yakmaz) ve (Yumuşak olmak, bereket getirir. İşinde taşkınlık ve gevşeklik yapmak, gaflete sebeb olur) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Rıfk sâhibi olmıyan kimseden hayr gelmez!) ve (Rıfk, insana zînet verir, kusûrlarını giderir) buyuruldu.
Düşmana kızmamalı, hafîf sesle (Allah cezânı versin) demelidir. Allahü teâlâ, haksız olana, çok acı cezâ verir.
Hadîs-i şerîfde, (İlm, öğrenmekle, hilm de gayret ile hâsıl olur. Allahü teâlâ, hayrlı şey için çalışanı, maksadına kavuşdurur. Kötülükden sakınanı, ondan korur) buyuruldu.
GADR
21 – Gadabı meydâna getiren sebeblerden birisi de (Gadr), ya’nî ahdinde ve mîsâkında durmamakdır. Bir tarafın söz vermesine (Va’d) denir. İki kimsenin sözleşmelerine (Ahd) denir. Yemîn ile kuvvetlendirilen va’de (Mîsâk) denir. Karşılıklı sözleşilene, önceden haber vermeden sözünü bozmak gadr olur. Devlet reîsi, kâfirlerle yapmış olduğu mu’âhedeyi bozmak lâzım geldiğini anlarsa, onlara haber vermesi vâcibdir. Haber vermeden evvel bozması câiz değildir. Hadîs-i şerîfde, (Gadr eden kimse, kıyâmet günü kötü şeklde cezâsını görecekdir) buyuruldu. Gadr etmek, harâmdır. Kâfirlere verilen ahdi dahî korumak vâcibdir.
Hadîs-i şerîfde, (Emîn olmıyan kimsede îmân yokdur. Ahdini bozan kimsede din yokdur)buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf emânete hıyânet edenin îmânı kâmil olmaz, buna ehemmiyyet vermezse, îmânı kalmaz, demekdir.
Allahümme inneke Afüvvün, Kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî!