384

Medînenin bir dânecik (Bakî’) kabristânına ilk olarak Osmân bin Ma’zûn “radıyallahü anhdefn edildi. Resûlullahsallallahü aleyhi ve sellem” bu süt kardeşinin kabrine mubârek eli ile büyük bir taş dikdi. Kabr taşı dikmek sünnet olduğu bundan anlaşılmakdadır.

Medîne-i münevveredeki türbeleri mezhebsizler yıkmışdı. İkinci sultân Mahmûd hân,[1] hepsini yeniden yapdırdı. Birinci cihân harbinden sonra, İngilizler burasını Osmânlılardan alıp, Abdül’azîze verdiler. Tekrâr hepsini yıkdırdı. Mubârek binâları, hattâ Zemzem kuyusu üzerinde, birinci Abdülhamîd hânın “rahimehullahü teâlâ” yapdırmış olduğu san’at eseri binâyı yıkdılar. Resûlullahın dünyâya teşrîf etdiği mubârek evi de yıkdılar. Yerine çarşı yapdılar.

Hucre-i se’âdetden sonra ilk yapılan türbeler, Bakî’ kabristânında, Resûlullahın mubârek zevcelerinin kabrleri üzerine yapılmış olan kubbedir. Zeyneb bint-i Cahş “radıyallahü anhâ” vâlidemiz pek sıcak günde vefât etmişdi. Hazret-i Ömer, kabr kazılırken, cemâ’ati güneşden korumak için, kabr üzerinde çadır kurdurdu. Çadır, uzun zemân kabr üzerinde kaldı. Bundan sonra, kabrler üzerine çadır, çardak, zemânla, türbeler yapıldı. İslâmiyyetde ilk tabut da, yine Zeyneb vâlidemiz için yapıldı. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, cenâzeye mahremlerinden başkasının gitmesine izn vermemiş, Eshâb-ı kirâm bundan üzülmüşdü. Esmâ bint-i Ümeys, (Habeşde tabut gördüm. Cenâzeyi örtüyor) dedi. Bunun anlatdığı şeklde tabut yapılıp, bütün Eshâb ile birlikde gidilerek defn edildi.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, her sene Uhud şehîdlerini ziyâret ederdi. (Hurre-i Vâkum) denilen yerde durup, şehîdlere selâm verirdi. Hicretin sekizinci senesinde ziyârete gidince, herbirine ayrı ayrı selâm verdi. (Bunlar şehîddir. Ziyâret edenleri tanırlar. Selâm verince işitir, cevâb verirler) buyurdu. Fâtıma-tüz-Zehrâ “radıyallahü anhâ” hazretleri de, hazret-i Hamzanın “radıyallahü teâlâ anh” kabrini her iki günde bir ziyâret eder, yeri unutulmamak için, işâret kordu. Her Cum’a gecesi gidip, uzun nemâz kılar, çok ağlardı.

İmâm-ı Beyhekî “rahime-hullahü teâlâ”[2] bildiriyor ki, Abdullah ibni Ömer “radıyallahü teâlâ anhümâ” buyurdu ki, Cum’a günü, güneş doğmadan önce, babam hazret-i Ömer ile, şehîdleri ziyârete gitdik. Babam hepsine selâm verdi. Selâmına cevâb işitdik. Bana, sen mi cevâb verdin dedi. Hayır, şehîdler cevâb verdiler dedim. Beni sağ tarafına geçirip, herbirine ayrı ayrı selâm verdi. Her kabrden, üçer def’a cevâb işitdik. Babam, hemen secdeye kapandı. Allahü teâlâya şükr eyledi. Hazret-i Hamza ile, kızkardeşinin oğlu Abdüllah bin Cahş ve Mus’ab bin Umeyr “radıyallahü anhüm ecma’în” bir kabrdedir. Yetmiş şehîdden, geri kalanları da, ikisi üçü bir kabrdedir. Birkaçı da Bakî’ kabristânındadır. [Bu şehîdlerin hepsinin ismleri, (Mir’ât-i Medîne)de yazılıdır.]

[1] Mahmûd hân 1255 [m. 1839] da vefât etdi.

[2] Beyhekî Ahmed 458 [m. 1066] da Nişâpurda vefât etdi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.