I -Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Mu’âz bin Cebeli “radıyallahü teâlâ anh” Yemene hâkim olarak gönderirken, (Orada nasıl hükm edeceksin?) buyurunca, Allahın kitâbı ile dedi. (Allahın kitâbında bulamazsan?) buyurdu. Allahın Resûlünün “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sünneti ile dedi. (Resûlullahın sünnetinde de bulamazsan?) buyurunca, ictihâd ederek, anladığımla dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, mubârek elini Mu’âzın göğsüne koyup, (Elhamdü lillah! Allahü teâlâ, Resûlünün resûlünü, Resûlullahın rızâsına uygun eyledi) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, Tirmüzîde ve Ebû Dâvüdda ve Dârimîde yazılıdır. Ülül-emrin müctehid demek olduğunu ve buna itâ’at edenden Resûlullahın râzı olduğunu, bu hadîs-i şerîf açıkça göstermekdedir.
II – Ebû Dâvüdün[1] ve İbni Mâcenin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (İlm üçdür: Âyet-i muhkeme, Sünnet-i kâime ve Farîdat-i âdile) buyuruldu. (Eşi’at-ül-leme’ât) ismindeki(Mişkât) şerhi, bu hadîs-i şerîfi, fârisî olarak açıklarken, (Farîda-i âdile, Kitâba ve sünnete uygun ilmdir. İcmâ’a ve Kıyâsa işâretdir. Çünki, İcmâ’ ve Kıyâs, Kitâbdan ve Sünnetden çıkarılmakdadır. Bunun için, İcmâ’ ve Kıyâs, Kitâba ve Sünnete mu’âdil ve müsâvî tutuldu ve Farîda-i âdile denildi. Böylece, ikisi ile amel etmenin vâcib olduğu tenbîh buyuruldu. Hadîs-i şerîfin ma’nâsı, dînin kaynağı dörtdür: Kitâb, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs demek oldu) demekdedir.
III – Ömer-ibnül-Hattâb “radıyallahü anh”, Şüreyhi kâdî olarak gönderirken, (Allahın kitâbında açık olarak bildirilene bak. Bunu başkasından sorma! Burada bulamazsan Muhammed aleyhisselâmın Sünnetine tâbi’ ol! Burada da bulamazsan, ictihâd et ve anladığına göre cevâb ver!) buyurdu.
IV – Hazret-i Ebû Bekre “radıyallahü anh” da’vâcı gelince, Allahü teâlânın kitâbına bakardı. Burada bulduğuna göre hükm ederdi. Burada bulamazsa, Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” işitdiğine göre cevâb verirdi. İşitmemiş ise, Eshâb-ı kirâmdan “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” sorup, Onların icmâ’ı ile hükm ederdi.
V -Abdüllah ibni Abbâsa “radıyallahü anhümâ” birşey sorulunca cevâbını Kur’ân-ı kerîmde bulup, cevâb verirdi. Kur’ân-ı kerîmde bulamazsa, Resûlullahdan işitdiğini söylerdi. İşitmemiş ise, Ebû Bekr ile Ömere “radıyallahü anhümâ” sorardı. Cevâb alamaz ise, kendi re’yi ile bulup hükm ederdi.
—
[1] Süleymân Ebû Dâvüd Sicstânî 275 [m. 888] de Basrada vefât etdi.