Sa’düddîn-i Teftâzânî “rahimehullahü teâlâ”[1] (Akâid-i Nesefiyye) şerhinde, Evliyânın kerâmetlerini uzun yazmışdır. Birçok âlimler, bu şerh üzerine hâşiyeler yapmışlardır. Bunlardan biri, Hindistân âlimlerinden Abdül’Azîz Ferhârînin “rahime-hullahü teâlâ”(Nebrâs) ismindeki arabî şerhidir. Buna da, Muhammed Berhurdâr Mültânî “rahime-hullahü teâlâ” çok kıymetli bir hâşiye yapmışdır. Bunun 476. cı sahîfesinde diyor ki, (Kerâmetin mevcûd olduğunu isbât eden vesîkaların en kuvvetlisi, Eshâb-ı kirâmın çoğundan hâsıl olan kerâmetlerdir. Bunları bildiren çeşidli kitâblar arasında, imâm-ı Ca’fer Müstagfirînin “rahime-hullahü teâlâ” (Delâil-ün-nübüvve) kitâbıdır. Mu’tezile sapık fırkasında olanlar, kerâmeti inkâr etdi ise de, Ehli sünnet âlimleri bunlara uzun cevâblar vermişlerdir). Abdül’Azîz Ferhârî 1239 [m. 1824] de Hindistânda, imâm-ı Ca’fer Müstagfirî Nesefî de, 432 [m. 1041] de vefât etmişlerdir.
Şimdi, Sü’ûdî Arabistân hükûmetinin dünyâya vehhâbîliği yaymak için propaganda genel müdürlüğü kurduğunu, bunun için, her sene milyonlarca altın lira dağıtdığını haber alıyoruz. Her memleketde bulunan, dînini, vicdânını satabilecek birkaç soysuz, beyinsiz kimse, paraya kavuşmak için, birçoğu da islâmiyyeti bilmediğinden, yalanlara aldanarak, dinde reform akıntısına kapıldığı için, mezhebsizlik dellâllığı yapmakda, gençleri zehrlemekde, felâkete sürüklemekdedir. Kendilerini din adamı tanıtan bu câhiller, âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri tanımıyorlar. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’în-i ızâmın sözlerini bilmiyorlar. Koyu câhildirler. Biraz arabca öğrenince, kendini âlim zan etmek, katmerli câhil olmak alâmetidir. Böyle kimse, okuyup öğrenmeğe, adam olmağa özenmez. Aldıkları altınlarla, zevk ve safâya dalar. Dinden de, dünyâ bilgilerinden de habersiz kalır. Zevallı gençler, böyle kimseyi din adamı, hem de âlim sanır. İslâmiyyeti yıkan, kemiren, bunlardır. Din adamı ismi altında, müslimânların başına geçmeleri ise, büyük felâket olur. Böyle câhil kalanlar, din bilgisi diyerek, kısa akllarına, boş kafalarına gelen hayâlleri yazarlar. Sapıkdır ve başkalarını da sapdırmakdadırlar. Buhârîdeki hadîs-i şerîf, bunların türeyeceklerini haber vermekdedir.]
Kabrde, hem rûha, hem de bedene ni’met ve azâb vardır. Buna, böylece inanmak lâzımdır. İmâm-ı Muhammed bin Hasen Şeybânî “rahime-hullahü teâlâ” 135-189 [m. 805], (Akâid-i Şeybâniyye) manzûmesinde, (Kabr azâbı vardır. Kabr azâbı, hem rûha, hem de bedene olacakdır) buyurdu.
—
[1] Teftâzânî Mes’ûd 792 [m. 1389] da Semerkandda vefât etdi.