İki arkadaşına selâm verdi. Hâllerini sordu. Allahü teâlâ, bizi sana gönderdi. Bu kız ile nikâhında sana şâhid olacağız dediler. Nikâhdan sonra gitdiler. Bunlar Şâma geldi. Berâber çok yaşadılar. Bu hâl, Şâmda yayıldı. [Muhammed Ma’sûm-ı Fârûkî Serhendî, 1068 [m. 1658] senesi ibtidâsında, Hindistândan ayrılarak, deniz yolu ile, önce Medîne-i münevvereye, sonra Receb başında Mekke-i mükerremeye geldi. Mubârek oğulları ile, hac yaparak, 1069 başında Hindistâna avdet eyledi. Bu bir sene içinde, Cennetül mu’allâda ve Cennetül Bakîde ziyâret etdiği zevât-ı kirâm ve Hucre-i se’âdeti ziyâretinde Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, mubârek bedenleri ile görünerek, verdikleri müjdeleri hergün oğullarına haber vermişdir. Bunlardan Muhammed Ubeydüllah, bu haberleri arabî olarak toplamış, hâsıl olan risâleye (Yevâkît-ül-haremeyn) ismini vermişdir. Üç sene sonra fârisîye terceme edilmişdir.] İbni Ebiddünyânın kitâbında böyle vak’alar ve ölülerin kabr hayâtı yazılıdır. Ebû Nu’aymın(Hilye) kitâbında ve İbn-ül-Cevzînin (Safvet-üs-Safve) ve (Uyûn-ül-Hikâyât) kitâblarında ve dahâ birçok kitâblarda yazılıdır. İbni Teymiyye ve İbn-ül-Kayyım-i Cevziyye de, Evliyânın kerâmetlerini güzel yazmışlardır.
[Şâfi’î âlimlerinin büyüklerinden İsmâ’îl Mûsulî “rahmetullahi aleyh”, (Müzîl-ül-şübühât fî-isbât-il-Kerâmât) kitâbında, Evliyânın kerâmet sâhibi olduklarını vesîkalarla isbât etmekdedir. Kendisi, 654 [m. 1255] de vefât etmişdir.]
Hanefî mezhebindeki birkaç din adamının ve vehhâbîlerin, Evliyânın az zemânda uzak yerlere gitmelerine inanmamaları şaşılacak şeydir. Bu da, çeşidli kerâmetlerden biridir. Hanefî âlimleri, fıkh ve akâid kitâblarında bunlara güzel cevâb vermişlerdir. Meselâ, garbda bulunan bir kimse, şarkda bulunan bir kadınla evlense, zevcesinden uzun zemân uzak kalsa, birkaç sene sonra, zevcesi hâmile kalsa, doğacak çocuk, bu adamın olur dediler. Çünki,(tayy-ı mekân) ile zevcesinin yanına gelmesi, mümkindir. Böyle kerâmet sâhibi olması câizdir dediler. Fıkh âlimleri, bunu sözbirliği ile bildirmekdedir. Akâid kitâblarında da yazılıdır. (Vehbâniyye) kitâbında, tayy-ı mesâfe, ya’nî bir ânda uzak yere gitmek, Evliyâya ihsân olunan kerâmetlerdendir. Buna inanmak vâcibdir demekdedir. (Nesefî)de, (Fıkh-ı ekber)de ve (Sivâd-ı A’zam) ve (Vasıyyet-i Ebû Yûsüf)de ve bunların şerhlerinde ve(Mevâkıf) ve (Mekâsıd) kitâblarında ve bunların şerhlerinde [ve (İbni Âbidîn)de] de yazılıdır. Buna nasıl inanılmaz ki, âyet-i kerîmede açıkca bildirilmişdir. Ehl-i sünnet âlimleri, âyet-i kerîmeden alarak yazmışlardır. Kerâmete inanmak, vâcibdir demişlerdir. Âyet-i kerîmede bildirilen (Belkıs)ın arşının bir ânda Şâma getirilmesi, tayy-ı mesâfenin kerâmet olduğunu göstermekdedir.