Bu muhabbet varken, mahlûkları unutsa da, unutmasa da, onlara muhabbet olamaz. Mahlûkları bilmek, onları sevmeğe sebeb olduğu için kötü olmakdadır. Mahlûkları sevmek kalmayınca, onları bilmek, tanımak kötü olmaz. [Vilâyet yolu ile vâsıl olan için de böyledir.]
Muhammed Ma’sûm “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin 93. cü mektûbunda buyuruyor ki, fenâ fillah, bâtında [kalbde] olur. Ârif, fenâya kavuşdukdan sonra da, zevcesini, çocuklarını ve ahbablarını, eskisi gibi tanır. [İbâdetleri yapmakda, mahlûklara olan vazîfelerini, borçlarını ödemekde kusûr etmez.] Kalbin bilmesi başkadır. Zâhirin [aklın, fikrin] bilmesi başkadır. Kalb, görmekden, bilmekden kurtulduğu [ya’nî, fenâya kavuşduğu] zemân, zâhirin görmesi, bilmesi yine devâm eder.
Tesavvuf yollarının hepsi, Resûlullahdan feyz [ma’rifet, yardım] almakdadır. Eshâb-ı kirâmın hepsi, O kaynakdan, doğrudan doğruya ışık, ma’rifet aldı. Sonra gelenler, bu ma’rifetleri, Eshâb-ı kirâmdan aldı. Yalnız, hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Alîden alınan feyzler, ma’rifetler bugüne kadar geldi. Başka Sahâbîlerden gelen feyzler, birkaç asrdan sonraya varamadı. Feyz almak için, bu feyze kavuşmuş olan sâlih bir kimseyi bulmak, onu sevmek, onun yanında yetişmek lâzımdır. Vehhâbî kitâbı da, bunun lâzım olduğunu bildiriyor. Üçyüzotuzbeşinci sahîfesinde, (Allahü teâlâyı sevmeğe kavuşduran on sebebden dokuzuncusu, Allahın sâdık olan sevenlerinin yanında bulunmakdır. Onların sözlerini dinleyip fâidelenmekdir. Onların yanında az konuşmakdır) diyor. Böyle sâlih kullara (Mürşid-i kâmil) veyâ (Rehber) denir. Taberânînin bildirdiği ve (Künûz-üd-dekâık)de yazılı hadîs-i şerîfde, (Herşeyin bir kaynağı vardır. Takvânın kaynağı, âriflerin kalbleridir) buyuruldu. Deylemînin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Sâlihleri anmak, günâhları temizler) ve (Âlimin yanında bulunmak ibâdetdir)ve (Âlimin yüzüne bakmak ibâdetdir) buyuruldu. Muhammed ibni Hibbânın[1] bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Zikr, sadakadan dahâ fâidelidir) buyuruldu. Deylemînin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Zikr, nâfile orucdan dahâ hayrlıdır) buyuruldu. (Künûz-üd-dekâık) kitâbında (Resûlullah, yürürken her adımda zikr ederdi) diyor. Buradaki hadîs-i şerîfde, (Allahı çok zikr etmek, kalbi nifâkdan temizler) buyuruldu. Deylemînin ve Münâvînin “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Her hastalığın şifâsı vardır. Kalbin şifâsı, Allahü teâlâyı zikr etmekdir) buyuruldu.
—
[1] İbni Hibbân şâfi’î 354 [m. 965] de Semerkandda vefât etdi.