Âlimlerin çoğu, meselâ Abdüllah ibni Mes’ûd, böyle olduğunu bildirmişdir. Ya’nî nefslerinize ve bozuk düşüncelerinize uyarak, doğru îmândan ayrılmayınız demekdir. Bu âyet-i kerîme, fıkh bilgilerinde ayrılmayınız demek değildir. Âyet-i kerîme, bozgunculuk olan ayrılmağı yasaklamakdadır. Bu ise, akâiddeki, inanılacak şeylerdeki ayrılıkdır. Ahkâmda, amellerde olan ictihâd bilgilerindeki ayrılık böyle değildir. Çünki bu ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki, ibâdetlerdeki ince bilgileri ortaya koymuşdur. Eshâb-ı kirâm da, günlük işleri açıklıyan bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fekat, i’tikâd bilgilerinde hiç ayrılıkları yokdu. Hadîs-i şerîfde, (Ümmetimin ayrılığı rahmetdir) buyurdu. Dört mezhebin amel, iş bilgilerinde ayrılması böyledir. [Şimdi] Dört mezheb olması, Allahü teâlânın hidâyeti ve rahmetidir. Hepsi sevâb kazanmışdır. Kıyâmete kadar, bu mezheblerde olanların ibâdetlerine verilen sevâbların bir misli de, bunların mezheblerinin imâmlarına verilmekdedir. Âlimlerin amel, iş bilgilerinde çeşidli ihtisâs kollarına ayrılmaları da böyledir. Böylece; bir çoğu hadîs bilgisinde, birçoğu tefsîrde, çoğu da fıkh bilgisinde, arabî bilgilerde yetişmişlerdir. Tesavvufcuların riyâzet çekmekde ve tâlibleri yetişdirmekde, ayrı yol tutmaları da, ya’nî çeşidli yolların meydâna gelmesi de, bu hadîs-i şerîfe uygun olmakdadır. Necmeddîn-i Kübrâ “rahmetullahi aleyh” (İnsanları Allahü teâlâya kavuşduran yollar, insanların sayısı kadardır) buyurdu. Bu söz de, tâlibleri yetişdirmek yolunu bildiriyor. Yoksa, i’tikâdlarında hiçbir ayrılık yokdur. Bütün Evliyânın i’tikâdları, îmânları birdir. Hepsi, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) i’tikâdındadır. San’at sâhiblerinin çeşidli iş kollarına ayrılmaları da öyle rahmetdir. Fekat, i’tikâdda ayrılmak, parçalanmak, böyle değildir. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Cemâ’at rahmetdir. Ayrılık azâbdır) buyurdu. [Necmüddîn-i Kübrâ 618 [m. 1221] de, Hârezmde, Cengiz askerleri tarafından şehîd edildi.]
(Hadîka) ikinci cild, yüzonüçüncü sahîfede diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,(Kişi, sevdiği ile berâber olur) buyurdu. (Müslim) kitâbında bildirildiği üzere, bir kimse, Resûlullaha kıyâmeti sorunca, (Kıyâmet için ne hâzırlık yapdın?) buyurdu. Allahın ve Resûlünün sevgisini hâzırladım dedi. (Sevdiklerinle berâber olursun) buyurdu. İmâm-ı Nevevî, bu hadîs-i şerîfi açıklarken, (Bu hadîs-i şerîf, Allahü teâlâyı ve Onun Resûlünü ve sâlihlerin ve hayr sâhiblerinin dirilerini ve ölülerini sevmenin kıymetini, fâidesini bildiriyor) dedi. Allahü teâlâyı ve Onun Peygamberini sevmek demek, emrlerini yapmak, yasaklarından sakınmak, bunlara karşı edebli, saygılı olmak demekdir.