Selef-i sâlihînden ba’zılarından rivâyet olundu ki, bir zâtın rü’yâsında kıyâmet kopmuş. O zât, mevkıfde gâyet susuz olarak dururmuş. Küçük çocukların su dağıtdığını görmüş. O zât buyurur ki:(Aman bana da bir yudum su verin). İçlerinden bir sabî dedi ki:(Bizim içimizde senin çocuğun var mıdır?) Ben hayır dedim. (Öyle ise Cennet şerâbından sana nasîb yokdur) dedi.
Bu hikâyede evlenme ve çocuk sâhibi olmanın efdal olmasına işâret vardır. Su dağıtan çocukların şartları (İhyâ-ül-ulûm) kitâbımızda anlatıldı.
Bir kısm insanlar da bulunur ki, başlarına yakın bir gölge gelmiş. Mahşerin harâretinden onları muhâfaza eder. Bu gölge ise, dünyâda verdiği zekât ve sadakalardır.
Bu hâlde bin sene kadar dururlar. (İhyâ-ül-ulûm) kitâbımızda anlatılan Müddessir sûresinde meâl-i şerîfi, (Sûra üfürüldüğü zemân) olan âyet-i kerîmeyi işitince bu hâlde dururlar. Bu âyet-i kerîme Kur’ân-ı kerîmin sırlarındandır.
Sûra üfürmenin dehşetinden tüyler titrer, gözler nereye bakacağını şaşırır ve mü’min ve kâfirler sevk olunurlar. Bu kıyâmet gününün şiddetini ziyâdeleşdiren bir azâbdır.
Bu vakt, Arşı sekiz melek yüklenip götürür. Onlardan bir melek bir adımında, yirmibin senelik dünyâ yolunu yürür.
Melekler ve bulutlar, Arş-ı a’lâ karâr edinceye kadar, aklların anlayamıyacağı tesbîhler ile tesbîh ederler. Bu şeklde, Arş-ı a’lâ, Allahü teâlâ kendisi için halk eylediği beyâz arzın üzerinde karar kılar. Bu zemân, hiçbirşeyin tâkat getiremiyeceği, Allahü teâlânın azâbından, başlar aşağı eğilir. Cümle halk sıkıntı içinde mahbûs ve şaşkın kalıp, şefkat ararlar. Peygamberlere ve âlimlere korku gelir. Evliyâ ve şehîdler “rahmetullahi aleyhim ecma’în” hiç tâkat getirilemiyecek olan Allahü teâlânın azâbından feryâd ederler. Bunlar, bu hâl üzereyken, güneşin nûrundan çok dahâ fazla olan bir nûr bunları içine alır. Zâten güneşin harâretine tâkat getiremiyen kimseler, bunu müşâhede etdikleri gibi, karma karışık olurlar. Bin sene de, bu hâl üzere kalırlar. Allahü teâlâ tarafından kendilerine bir şey söylenmez.
Bu vakt insanlar, ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâma giderler. (Ey insanların babası! Hâlimiz pek fenâdır). Kâfirler ise: (Yâ Rab! Bize merhamet et. Bizi şu şiddet ve meşakkatden kurtar), derler.