Çünki yakîn cihetiyle Resûllerin en esahhı, ma’rifet ve zühd cihetinden, en efdali ve hikmet cihetinden en üstünüdür. Size O şefâ’at eder) buyurur. Bunlar, aralarında bin sene müşâvere ederler. Hâlbuki, onların sıkıntıları dahâ ziyâde olur.
Sonra Îsâ aleyhisselâma gelirler. Derler ki: (Sen Allahü teâlânın rûhu ve kelimesisin, Allahü teâlâ senin için Âl-i İmrân sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen, (Dünyâda ve âhıretde “Vecîh” ya’nî çok kıymetli) buyurdu. Bize Rabbinden şefâ’at eyle!) Îsâ aleyhisselâm buyurur ki: (Benim kavmim, beni ve annemi Allahdan başka ilâh ittihâz eylediler. Nasıl şefâ’at ederim ki, bana da ibâdet etdiler. Ve bana oğul ve Allahü teâlâya baba ismini verdiler. Fekat, siz gördünüz mü ki, birinizin kesesi olsun da, içinde nafakası olmasın. Ve ağzı da mühürlü olsun. O mührü bozmadan o nafakaya vâsıl olsun. Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu Muhammede “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gidiniz. Zîrâ O, da’vetini ve şefâ’atini ümmeti için hâzırladı. Çünki, kavmi Ona çok kerre ezâ etdiler. Mubârek alnını yardılar. Mubârek dişini kırdılar. Kendisine delilik isnâd etdiler. Hâlbuki, o yüce Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” onların iftihâr cihetinden en iyisi ve şeref cihetinden en yükseği idi. Onların tehammül olunmıyacak ezâ ve cefâlarına mukâbil, Yûsüf aleyhisselâmın kardeşlerine söylediği, (Şimdi sizin, başınıza kakmak yokdur. Erhamürrâhimîn olan Cenâb-ı Allah, size mağfiret eder) meâlindeki âyet-i kerîme ile cevâb verirdi.) Îsâ aleyhisselâm, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” fazîletlerini anlatır, hepsi Muhammed aleyhisselâma bir an evvel kavuşmak ister.
Hemen Muhammed aleyhisselâmın minberine gelirler. Derler ki: (Sen Habîbullahsın! Habîb ise, vâsıtaların en fâidelisidir. Bize Rabbinden şefâ’at eyle! Zîrâ, Peygamberlerin birincisi olan Âdem aleyhisselâma gitdik. Bizi Nûh aleyhisselâma gönderdi. Nûh aleyhisselâma gitdik. İbrâhîm aleyhisselâma gönderdi. İbrâhîm aleyhisselâma gitdik. Mûsâ aleyhisselâma gönderdi. Musâ aleyhisselâma gitdik. Îsâ aleyhisselâma gönderdi. Îsâ aleyhisselâm ise, size gönderdi. Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Senden sonra gidecek bir yer yokdur).
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”efendimiz: (Allahü teâlâ izn verir ve râzı olursa, şefâ’at ederim) buyurur.
(Surâdikât-i celâl), ya’nî celâl perdesine varır. Allahü teâlâdan şefâ’at için izn ister. Kendisine izn verilir. Perdeler kalkar. Arş-ı a’lâya girer. Secdeye kapanır. Bin sene secdede durur. Bundan sonra, cenâb-ı Hakkı bir hamd ile hamd eder ki, âlem yaratıldığından beri, hiç kimse, Allahü teâlâyı böyle medh etmemişdir.