İmâm-ı Buhârînin “rahmetullahi aleyh”,[1] bunun tefsîrinde, Peygamberimize “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kadar senedini ya’nî râvîlerini zikr ederek bildirdiği hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Allahü teâlâ kıyâmet gününde sâkından keşf eder. [Paçalar sıvanır. Ya’nî çok çetin ve sıkıntılı bir hâl olur. Secde ediniz denir.] Bütün mü’minler secde ederler). Ben, bu hadîs-i şerîfin te’vîlinden korkdum. Meseldir diyerek söz söyliyenlerin sözünü dahî beğenmedim. Mîzân ya’nî terâzî de, melekûta mahsûs olan bilinmiyen şeylerdendir, dünyâ terâzîlerine benzemez. Zîrâ iyilikler ve kötülükler, madde ve cism değildir. A’raz, ya’nî sıfatdırlar. A’razları, özellikleri, bildiğimiz terâzîler ile, maddeyi dartar gibi, vezn etmek sahîh olmaz. Ancak, bilinmiyen terâzî ile dartmak sahîh olur.
Mü’minler secdede iken, Allahü teâlâ nidâ eder. Yakından ve uzakdan işitilir. İmâm-ı Buhârînin rivâyet etdiği gibi, cenâb-ı Hak [hadîs-i kudsîde]; (Ben azîm-üş-şân herkese mücâzât eden deyyânım. Bana hiçbir zâlimin zulmü tecâvüz etmez. Eğer tecâvüz ederse, ben zâlim olurum) buyurur.
Bundan sonra, hayvânât arasında hükm eder. Boynuzlu koyundan, boynuzsuz koyunun hakkını alıverir. Dağ hayvanlarıyle kuşlar arasındaki hakları ödeşdirir. Sonra da bunlara:(Toprak olunuz) der. Hemen hayvanlar toprak oluverirler. Kâfirler, bu hâli görünce her biri, Nebe’ sûresi kırkıncı âyetinin meâlinde haber verildiği üzere (Ne olaydı, toprak olaydım)derler.
Sonra, Allahü teâlâ tarafından nidâ olunup, (Levh-i mahfûz nerededir?) buyurur. Bu ses, akllara hayret verecek sûretde işitilir. Allahü teâlâ, (Ey Levh! Tevrât ve İncîl ve Kur’ân-ı azîm-üşşândan sende yazdığım şey nerededir?) der. Levh-i mahfûz der ki: (Yâ Rabb-el’âlemîn! Bunu Cebrâîl “aleyhisselâm”dan süâl buyur!).
Bu vakt, Cebrâîl “aleyhisselâm” getirilir ki, âdetâ kendisini titremek alır. Hayretinden diz üstü çöker. Cenâb-ı Hak buyurur ki: (Yâ Cebrâîl! Bu Levh der ki, sen benim kelâmımı ve vahyimi kullarıma nakl eylemişsin, doğru mudur?) Cebrâîl “aleyhisselâm” (Yâ Rabbî doğrudur) der. Allahü teâlâ, (Onu nasıl yapdın?) buyurur. Cebrâîl aleyhisselâm, (Yâ Rabbî, Tevrâtı Mûsâ aleyhisselâma, İncîli Îsâ aleyhisselâma, Kur’ân-ı kerîmi Muhammed aleyhisselâma inzâl ve her bir Resûle risâleti ve her bir suhuf sâhibi Peygambere de sahîfelerini ulaşdırdım) der.
Bir nidâ gelir ki; (Yâ Nûh!), Nûh aleyhisselâm getirilir. Titrediği hâlde, huzûr-i ilâhîye gelir. Ona hitâben: (Yâ Nûh! Cebrâîl aleyhisselâm der ki, sen Resûllerdensin). (Evet yâ Rabbî! Doğrudur) der.
—
[1] Muhammed Buhârî 256 [m. 870] de Semerkandda vefât etdi.