● İhlâs, zorlayarak ve külfetli olarak mü’minlerin avâmında tahakkuk edebilir ki, böyle ihlâs devâmlı değildir. Bu ihlâsı elde edenler muhlisdir. Uğraşmadan, zorlamadan, külfetsiz olarak ihlâs, devâmının husûlinde der-kârdır (lâzımdır) ki, Hakk-ul-yakîn mertebesidir. Devâmlı ihlâs sâhibi muhlâsdır. 1/59 [Mektûbât Tercemesi: 94.]
● Edeb-i vâhide [bir edebe] riâyet ederek, tenzîhî mekrûhdan kaçınmak, zikr, fikr ve murâkabeden efdâldir. 1/29 [Mektûbât Tercemesi: 47.]
● Ezân kelimelerinin ma’nâsı. 1/303 [Mektûbât Tercemesi: 486.], [Se’âdet-i Ebediyye: 209.]
● İzn ile yapılan ibâdetler makbûldür. 1/254
● “İzâ ra’eyte lî tâliben fe-kün lehü hâdimen” hadîs-i kudsî. [Bana tâlib olan, beni isteyen birini gördüğün zemân, ona hizmetci ol!] 3/18.
● İz’ân-ı kalb [kalb anlayışı] olmadıkça, yalnız bilmekle îmâna vusûl olmaz [kavuşulmaz]. 3/91
● İrâde, iki eşidden birini seçmekdir. Bir yerde eşidlik yoksa, irâde de olmaz. 1/286[Mektûbât Tercemesi: 420.]
● İrâde, işlemek ve işlememekden [yapmak ve yapmamakdan] birini tercîhdir ki, kudretden sonradır. Yaratmakdan öncedir. Eğer, irâde kabûl olunmasa, mecbûriyyet lâzım gelir. 3/26
● Erbâb-ı kulûbun ahvâlleri telvîn üzeredir. Onlar eshâb-ı telvîndir. 3/120
● Erbâb-ı telvînde müşâhede, gerçekden görmek ma’nâsına bir ta’bîr değildir. Bunlarda sıfât-ı tecelliye-i mütelevvine, mükâşefe ile ta’bîr olunur. O bakımdan bunların müşâhede demesi, gerçek görme değildir. 3/119
● Ervâh-ı mükemmel [olgun, üstün kişilerin rûhları] kadîm değildir. 1/286 [Mektûbât Tercemesi: 420.]