● Vilâyet kemâlâtını ikmâl edenlerin [temâmlıyanların] ba’zısını, hilâfet makâmı ile şereflendirirler. 1/256. [Mektûbât Tercemesi: 318.]
● Kemâlât-ı vilâyet, kemâlât-ı nübüvvetin [vilâyet üstünlükleri, nübüvvet üstünlüklerinin] sûreti olup, farkı bedendendir. 2/71.
● Nübüvvet kemâlâtına kavuşduran yollar ikidir: Birisi vilâyetin, geniş bir şeklde kemâlâtını kat’ederek, tecellîlerin ele geçmesinden sonradır. Diğeri, vilâyet kemâlâtı arada olmaksızın kavuşulup, Peygamberlere ve tâbi’lerine mahsûsdur. 1/301.[Mektûbât Tercemesi: 480.]
● Nübüvvet kemâlâtını temâm eyleyenlerden ba’zısını imâmet makâmı ile şereflendirirler. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Nübüvvet kemâlâtı, âfâk ve enfüsün ötesindedir. 2/42. [Se’âdet-i Ebediyye: 933.]
● Nübüvvet kemâlâtında yükselirken, bâtın Hak sübhânehuya karşı olup, zâhir halk tarafınadır. İniş vaktinde halka karşı olur. Ve temâmen, insanları Hak celle ve a’lâya da’vet buyurur. 2/46. [Se’âdet-i Ebediyye: 902.]
● Kemâlât-ı zâtiyye, zât-i teâlâ mertebesinde, zâtın kendisidir. Meselâ, ilm sıfatı o derecede zâtın aynıdır. Aynı şeklde, diğer sıfatlar da böyledir. Ve zât-i teâlâ temâmiyle ilmdir. Temâmiyle kudretdir. Ve ilâhir… olup, zât-i teâlânın bir kısmı ilm ve ba’zı diğeri kudret ve… ilâhir değildir. Parçalanma [cüz’lere bölünme] mümkin değildir. 3/26.
● Kemâlât-ı zâtiyye, ilm mertebesinde, açıklanmış ve ayırt edilmişdir. Ve ikinci mertebede, zıllî varlık peydâ eyleyip, sıfat diye ismlendirilmişdir. 2/1.
● Çöpçü, attârın kokularından nâhoş olur [hoşuna gitmez]. 3/98. [Se’âdet-i Ebediyye: 755.]
● Günâha ikrâr edip, ona kanâ’at eyleyen münâfıkdır. [Günâhını anlatır, tevbe etmez]. Îmânın sûreti, ondan azâbı kaldırmaz. 2/69. [Se’âdet-i Ebediyye: 289.]