● İslâm-ı hakîkî ile müşerref oldukdan sonra, nübüvvet kemâlâtından nasîb almağa isti’dâdlı olur. 2/50 [Se’âdet-i Ebediyye: 948.]
● İslâm-ı hakîkî, küfr-i tarîkatden sonra hâsıl olur ki, [nefsin mutmainne olmasından sonra hâsıl olur ki], bu İslâm ve îmân zevâlden mahfûzdur. [Yok olmakdan korunmuşdur.] 3/49
● İsm-i kabîhden [çirkin ismden] sakınmak lâzımdır. 1/23 [Mektûbât Tercemesi: 40.]
● İsm-i zâhirde yalnız sıfatlar olup, Zât-ı teâlâ düşünülmez. İsm-i bâtında, zât-i teâlâ da hâtırlanır. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● İsm-i zâhir ile ism-i bâtın arasındaki fark, ilm ve âlim arasındaki fark gibidir. 1/260[Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Esmâ-i ilâhî, i’tibârât-ı zâtdan birer i’tibârdır. 3/100
● Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının, zâtının yanında hiç kadri ve mikdârı yokdur. 3/79
● Esmâ-i ilâhîden beheri [İlâhî ismlerden her biri], sıfat ve şu’ûnâtı içine alır. Meselâ âlim ismi, hem sıfat-ı ilme, hem şân-ı ilme şâmildir. 1/209 [Mektûbât Tercemesi: 247.]
● Esmâ-i ilâhî [ilâhî ismler] tevkîfîdir. [Allahü teâlânın bildirmesine bağlıdır. İslâmiyyetde bildirilmeyen ism söylenmez.] 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● İşâ’at-ı fâhişe ve tefdîh-i fâsık harâmdır. [Fuhşu (fâhişenin fuhşunu) ve fıskı (fâsıkın fıskını) yaymak harâmdır.] 3/118
● Eşyâ esbâba [sebeblere] terettüb ederse de hiçbir şeyde sebeb-i mu’ayyen yokdur. [Eşyânın değişmesi sebeblerle olur.] 1/149 [Mektûbât Tercemesi: 187.]
● Eşyâyı, Hak sübhânehu, mertebe-i vehmde [vehm mertebesinde] yaratmışdır. Ya’nî eşyâyı bir mertebede îcâd buyurmuşdur ki, o mertebenin husûl ve sübûtu ancak hiss-i vehmdedir.