● Melekler, imkân dâiresindedirler. Mahlûkdurlar. [Nasıl oldukları bilinirler.] 1/287.[Mektûbât Tercemesi: 426.]
● Meleklerin ba’zısı, ateş ile kardan yaratılmışlardır. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Meleklerin hakîkatleri, İsrâfil aleyhisselâmın hakîkatından meydâna gelmişdir. 3/122.
● Melâike-i illiyyîn ki [yüksek melekler ki], Allahü teâlâya yakın olanlardır. Onların dahî te’ayyünâtının başlangıcı, te’ayyün-i vücûdîdir. 3/114.
● Melâhat, güzellik için güyâ bir merkezdir. Sabâhat, o merkezin dâiresidir. 3/94.
● Melâhat, sabâhatın üstüdür. Melâhate kavuşmak, sabâhat derecelerini kat etdikden sonra ortaya çıkar. 3/94.
● Memlehaya [tuz içine] düşen insan, tuz olup, alış-verişi câiz olur. 3/53.
● Mümkinin [yaratılanın] vâcib-i teâlâdan nasîbi, ayrılıkdan harâb ve bîtab düşmek, anlıyamamak ve hayretdir. 3/80.
● Mümkinâtın yaratılmasına sebeb, sevgidir. 3/88.
● Mümkinât [yaratılanlar] her şer ve fesâdın kaynağıdır. 2/98 [Se’âdet-i Ebediyye: 930.]
● Mümkinâtı üç kısma taksîm eylemişlerdir. Âlem-i ervâh, âlem-i misâl, âlem-i ecsâd [madde âlemi]dır. Âlem-i misâle berzah [geçid] derler ki, âlem-i ervâhla, âlem-i ecsâd arasındadır. Âlem-i ervâh ve ecsâdın ma’nâları ve hakîkatları, âlem-i misâlde, latîfelerin sûretleri ile ortaya çıkar. Âlem-i misâl, hadd-i zâtında sûretleri ve şeklleri ihtivâ etmez. Sûret ve şekl ona, diğer âlemden aks etmişdir. Âlem-i ervâh, âlem-i misâlin üstüdür. Rûh, âlem-i misâle gitmez. Âlem-i misâl, görmek içindir. Olmak için değildir. Var olma yeri âlem-i ervâh ve ecsâddır. [Rûh âlemi ve madde âlemidir]. 3/31[Se’âdet-i Ebediyye: 87.]