● Mümkinin yaratılmış olmasının alâmeti, ihtiyâc sâhibi olmasıdır. 3/64.
● Mümkin, kendi parçaları ile mümkindir. Ve kendi sûreti ve hakîkati ile mümkindir. Te’ayyün-i vücûbî mümkinde niçin olur. Mümkinin hakîkati gerekdir ki, mümkin ola. Mümkin, Vâcib teâlânın mahlûkudur. Ve ol dahî mümkinin Hâlıkıdır. 3/122.
● Mümkin, kendine yönelmiş ve Allahü teâlâdan yüz çevirmiş iken, yine kendi aslına muhabbeti ve meyl-i tabî’îsi vardır. Kendini bilsin ve gerek bilmesin. Belki kendine olan muhabbeti, hemen fil-hakîka kendi aslı ile alâkalıdır. Çünki, muhabbete teâlluk eden güzellik ve kemâl, asldan gelmekdedir. Kendinde adem (yokluk) ve çirkinlikden gayri yokdur ki, muhabbet olsun. [Ya’nî muhabbet yokdur.] 3/80.
● Mümkinin güzellik ve iyiliği, Allahü teâlânın yüksek mertebesinden zıl yolu ile gelmişdir. Mümkinin zâtı [kendisi], onun sâdece şer olan adem-i zâtîsi [yokluğu] vâsıtası ile çirkinlik ve noksanlıkdır. Mümkinin güzellik ve iyiliği her ne kadar vücûddan gelmişdir. Ammâ, yokluk aynasında görülmekle, ayna hükmünü almış ve kötülükden hisse almışdır. Ve noksanlık kazanmışdır. Mümkin, aslı [zâtı] çirkin olduğu için, bu güzellikden aldığı lezzet kadar, hâlis güzellikden lezzet alamaz. Çöpçüye kötü kokudan hâsıl olan lezzet, iyi kokudan hâsıl olmaz. 3/98 [Se’âdet-i Ebediyye: 755.]
● Mümkin-i fakîr [muhtâç olan mümkin], Vâcib-i teâlâya ayna olması mümkin değildir. Belki Vâcib-i teâlâ, mümkine aynadır. 3/122.
● Mümkinâtın hepsi, gerek asl ve değişen sıfatlar olsun ve gerekse âlemler ve akllar, var olmakda ve varlıkda kalmakda Hak sübhânehuya muhtâcdır. 3/57. [Se’âdet-i Ebediyye: 116.]
● Mümkinler [yaratılanlar] zât sâhibi değildir ki, sıfat o zât ile varlıkda ola. Bütün varlıkları [yaratılanları] varlıkda durduran Allahü teâlânın zâtıdır. 2/45. [Se’âdet-i Ebediyye: 966.]