● Dînül mer’i dînü halîlihi. “Kişinin dîni, arkadaşının dîni gibidir.” 4/14.
– Z –
● Zât-i baht [Zât-i teâlâ] celle ve alâ mertebesinde nisbet-i vücûd yokdur. Ve nisbet-i imtinâ’i adem dahî yokdur. Nisbet-i vücûb-ı vücûd peydâ oldukda, onun mukâbili olan nisbet-i imtinâ-i adem dahî zâhir olur ve nisbet-i vücûb-ı vücûda müteferri’ olan istihkak-ı ibâdet dahî zuhûra gelir. 4/68
● Zât-i teâlâ hiçbir vakt sıfat ve şuûnâtdan münfek olmaz. [Allahü teâlâyı arayan sıfat ve şuûnâtla karşılaşır. Bunlar ondan ayrılmaz.] 4/47
● Zât-i baht-ı ilâhî bî-mülâhaza-i esmâ ve sıfat, teveccüh ve murâkabe ve tasavvur ve te’akkulden [akl erdirmekden] berterdir [pek yüksekdir]. Vâsıl-ı zât-ı baht olup, vasl-ı üryâni ile mümtaz olan ârifin muhabbet-i zâtiyye hükmünce zât-i baht ile maiyyeti vardır ki, ol makamda sıfatdan melhuz yokdur. Fekat bu infikâk, muhabbetde ve ibtilâdadır. 5/119
● Zât-i teâlâ var olmasında hiçbirşeye muhtac değildir. Ve Zât-i teâlânın hakîkati ve mâhiyyeti vücûd değildir. Vücûdu, varlığı başkasına muhtac olmadığı gibi, Allahü teâlânın hakîkati, o varlıkdan ibâretdir demek ma’nâsızdır. Kendi varlığı ile hâricde mevcûd olan bir zâta, başkalarına olan sıfat, başkaları ile bulunabilen bir kelimeyi ism vermeğe ne lüzûm vardır. Hak teâlâ, nisbetlerin ve i’tibârların ötesindedir. Hak teâlânın zâtına adem mukâbildir demek ma’nâsızdır. Zîrâ yokluğun karşılığında bulunan vücûd başkadır ki, olmak ve meydâna gelmek ma’nâsınadır. 4/230 [Se’âdet-i Ebediyye: 959.]
● Zât-i baht-i teâlâ mertebesinde ârifin nasîbi, matlûbdan gayri değildir. Pes isbât-i muhabbet dahî yokdur ki, mertebe-i sıfatdadır.