Ve Allah lafz-ı mübârekinin ma’nâsını bîçûn ve bîçûnegî [ötelerin ötesi] mülâhaza edip, hiçbir sıfatı ile düşünmiyesin. Hâzır ve nâzır olduğunu dahî düşünmiyesin ve Allahü teâlânın yüce zâtından sıfatlar seviyesine düşmiyesin. Eğer pîrin sûreti kolayca zâhir olursa [görünürse], onu dahî kalbe getirip, kalbde hıfz edip, zikr eyleyesin. Nefes bağlanmaz. Nefesin müdâhalesi olmamalıdır. 6/9
● Zikr-i nef-yü isbât tarîki [Lâ ilâhe illallah diyerek zikr yolu] şudur ki, dilini damağa yapışdırıp ve nefesi zîr-i nâf’de, ya’nî göbek altında habs edip, kelime-i lâ’yı göbekden çekip tâ farkı sürreye îsâl ve ilâhe kelimesini fark-ı sürreden sağ omuza getirip, illallah lafzını buradan kalb-i sanavberiye [kalb cihetine] vâsıl eyleye ki; göğsün sol tarafında vâkı’dir. Ve bu mecmuın nakşında [bu şeklin işlenişinde, (yapılışında)] sûret-i Lâ ma’kûs olur [Lâ’nın sûreti aks olur]. Ve bu kelimeleri bir mahalden diğer mahalle ulaşdırmak hayâl ile olmak gerekdir. Ve a’zâ [uzvları] ve nefesi hareket etdirmiye ve nefes göbek altında tutula. Nefesin tahammülü kadar zikri tekrâr ede. Ve ma’nâsını bu kelime ile birlikde Lâ maksûde illallah [Allahü teâlâdan başka maksûd yokdur] olarak hayâl yolu ile tasavvur edeler. 6/47
● Zikr-i nef-yü isbât tarîkı [yolu]. 5/113 [Kıyâmet ve Âhıret: 165.]
● Zikr-i nef-yü isbât [Lâ ilâhe illallah zikri] binden beşbine kadar, her ne kadar mümkinse zikr edeler. 6/17
● Zikr-i nef-yü isbâtı [Lâ ilâhe illallah zikrini] nefesi habs ederek, önce Hızır aleyhisselâm, Abdülhâlık Goncdüvânîye ta’lîm eylemişdir. 5/113 [Kıyâmet ve Âhıret: 165.]
● Zikr-i nef-yü isbâtda [Lâ ilâhe illallah zikrinde], nefesin habsi mümkin olmazsa, habs etmiyeler. Nefesin habsi şart değildir. 5/43
● Zikr-i nef-yü isbâtın [Lâ ilâhe illallah zikrinin] adedi ve vakti muayyen değildir. Her vakt, nefes müsâ’adesince tek olmalıdır. 5/43
● Zikr-i nef-yü isbâtı [Lâ ilahe illallahı] tesbîh ile veyâ tesbîhsiz lisânen huzûru kalb ile çok yapalar. 5/33