● Râbıtanın kuvvetindendir ki, huzûrda ve gaybetde [hâzır ve uzakda] olan vârıdâtın [gelen feyzlerin] farkı anlaşılmaz ve ikisi bir tasavvur olunur. Hâzır olmak ve uzak olmak arasındaki fark sâbitdir. Lâkin bu fark râbıtanın kuvveti nisbetinde azdır. 4/197[İslâm Ahlâkı: 562.]
● Râbıta bağlılığı çoğalınca, sâlik [tesavvuf yolcusu] kendini pîrin aynı ve onun sıfatı ve libâsı ile kendini mevsûf [onunla vasflanmış] bulur. Ve her nereye bakarsa, pîrin sûretini görür. 4/165
● Râbıtayı ve bâtın ile ilgili meşgaleyi, sabâh nemâzından sonra ve uyku vaktinde yapmak hoşdur. 6/166
● Râfizîlerin zuhûr edeceği ve müşrik oldukları ve katli lâzım olduğu hakkında hadîs-i şerîf. 4/64
● Râh-ı vüsûl [kavuşmak yolu] ahkâm-ı islâmiyyeye tâbi’ olmağa bağlıdır. 4/29[Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Râh-ı feyz [feyz yolu], muhabbet ve şevk nisbetinde açıkdır. Ve bâtından bâtına yol açılmışdır. 6/37
● Râh-ı inâbetde [inâbe yolunda], mâdem ki, kavuşmak kendi gitmesi iledir, riyâzet ve meşakkat çokdur. İctibâ yolunda kavuşmak, kavuşdurulmak yolu ile hâsıl olduğu için, riyâzet ve meşakkat o kadar lâzım değildir. Onun riyâzeti, ahkâm-ı islâmiyyeyi yapmak ve sünnete riâyet etmek ve râzı olunmıyan bid’atlerden sakınmakdır. 6/220
● Rü’yâlar kâbiliyyeti haber verir. Ve işe yakın olan kuvveti [isti’dâd kuvvetini] haber verir. Şu’ûrlu yapılan iş değildir. Bir gönül gerekdir ki, kâbiliyyeti zuhûra gelip, muâmeleleri kuvveden fi’le ulaşa. 5/135
● Rü’yet-i uhrevî [âhıret rü’yeti], ilm-i huzûrî ile alâkalıdır ki, o makâmda hâlis, âşikâr olma vardır. İhâta yokdur. Bir keyfiyyet ma’lûm olmaz. Nasıl ma’lûm olur ki, o hazretde keyfiyyet yokdur. 4/210
● Rü’yet-i basarîyi [göz ile görmeği] inkâr eden mu’tezile, delîl olarak, rü’yet-i basarî, mukâbeleyi iktizâ eder. [Karşılıklı olmak lâzım gelir.]