● Âlem-i emr latîfelerinin zuhûr mahalli, Arşın üstüdür ki, mekânsızlık ile sıfatlanmışdır. Âlem-i emrin mekânsız olması, âlem-i halka nisbetledir. Bîçûn-i hakîkî cellet azemetühûya [Allahü teâlâya] nisbet ile nasıl olduğu bilinir. [Çün’dür.] 5/126.
● Âlem-i halk latîfeleri, âlem-i emrin latîfelerinin asllarıdır. 6/4.
● Âlem-i emrin beş latîfesi yükselerek, asllarına ki, Arşın üstündedir, katılır [kavuşur]lar. Ve o makâmdan Allahü teâlânın sıfat ve ismlerinin zılleri ki, onların aslıdır, yükselirler ki, vilâyet-i sugrâ ile ta’bîr ederler. Evliyânın vilâyetidir. Ve oradan ism ve sıfatların asllarının dâiresi ki, vilâyet-i kübrâya bağlanır. Ve vilâyet-i Enbiyâdır. Oraya kavuşur ki, yükselmenin nihâyetidir. Bunun dahâ yukarısına âlem-i emr için yükselmek yokdur. Nefs-i mutmainne ve toprak unsuru için vardır. 6/128.
● Sır, hafî ve ahfâ latîfesinin makâmı, göğsün ortasıdır. 5/113. [Kıyâmet ve Âhıret: 165.]
● Âlem-i emr latîfelerinin yakınlığı, aslından ve yaratılışındandır. [Hılkât ve cibilliyetinden.] Âlem-i halkın latîfelerinin yakınlığı ise, olgunluk kazandıkdan sonradır. 6/225.
● Âlem-i emr latîfeleri, kalb, rûh, sır, hafî ve ahfâdır ki, bunlar insan denilen küçük âlemin parçalarıdır. Onların aslı âlem-i kebîrdedir. O beşlinin hâllerinin açığa çıkması, arşın üzerindedir ki, mekânsızlık ile vasflanmışdır. 6/73.
● Letâif-i sitte dahî anâsır-ı erbe’a gibi [Altı latîfe dahî, dört unsur gibi] başka başka hakîkatin sâhibidir. 4/224.
● Latîfelerin her birinden Allahü teâlâya kavuşduran yol vardır. 6/5.
● Âlem-i emrin beş latîfesinin fenâları, herbirinin aslına kavuşarak, onda yok olmasına bağlıdır. 5/84.
● On latîfenin herbiri ile muâmele [iş] başkadır. Her birinin vilâyeti, seyr ve sülûkü başkadır. Rûh ile nefs birdir [aynı şeydir diyenler], işin hakîkatini anlıyamamışlardır [bilmiyorlar]. 5/137.