● Mekşûfât ve meşhûdât, zılâl-i matlûbdur. [Keşf olunanlar, görülenler, matlûbun zılleridir.] Ayn-i matlûb değildir. [Matlûbun kendisi değildir]. 4/156.
● Meleklerin adedi, cin ve insanların toplam adedinden kat-kat fazladır. 4/11.
● Melekler, kendi hakîkatlerinin üstüne çıkamaz. İnsanların üstünleri, meleklerin hakîkatlerinin üstüne çıkarlar. 4/183.
● Melâmiye yolu, sôfiyye elbisesini giymiş ve tarîkatın mubâhlarına yapışıp, islâmiyyete yapışmağı avâma âid bilir ki, bu zân ve i’tikâd, ilhâd ve zındıklıkdır. 4/29.[Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Mümkin [yaratılan] vâcibin [yaratanın] aslını, hakîkatini nasıl idrâk edebilir. Sonradan olanın, devâmlı var olanı kavraması hayâldir. Ebedî mahrûm kalmak, hüsrâna uğramak ve eleme düşmek elbette olur. 5/52.
● Mümkinin [yaratılanın] olgunluğu, kullukda tam olmak ve Allahü teâlânın ilahlığını kabûl etmekdir. 4/173.
● Mümkin için zât yokdur. Cümle görünenler, i’tibârât-i zâtiyyedir. Ademdir [yoklukdur] ki, birşey değildir. Mümkinin zâtı durumunda olan sıfat ve fi’ller de emânetdir. 5/50.
● Mümkinin kendisi ademdir ki, o aynada, kemâl sıfatın aks etmesi ile, vücûdu gösterir olmuşdur. Ve bu aks etme vâsıtası ile, ademiyyet-i zâtiyyesini [zâti yokluğunu] ve noksanlık ve yaratılışındaki şerri unutup, emânet olan kemâlât sebebi ile kendini hayr ve kâmil hayâl eylemişdir. Ve bu fâsid hayâlden ve cehl-i mürekkebden dolayı, benlik ve kendini beğenmenin kaynağı olmuşdur. 5/133.
● Mümkinde hayr ve kemâl kısmından ve vücûd ve vücûdün tâbi’lerinden [bağlılarından] her ne mevcûd ise, vücûb mertebesinden istifâde edilmiş, emânet olarak alınmışdır. O mertebenin sıfatının yansıması ve parlamasıdır. 4/88.
● Mümkin [yaratılan], her ne kadar, Allahü teâlâya “celle sultânühü” yaklaşıp, kemâl dereceleri tahsîl eylese, rûh ve beden olarak yine mahlûkdur.