● Hakâyık-ı ilâhîden [ilâhî hakîkatlerden] murâd, onun azametinin, büyüklüğünün dereceleri olup, orada sıfat ve keyfiyyet yokdur. Ya’nî hiç zıl, sûret yokdur. 1/263[Mektûbât Tercemesi: 346.]
● Bir hakîkatin ortaya çıkmaması hâlinde, onun zıllıni hakîkatin aslı zan ederler. 1/260[Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Hakîkat-i Hak sübhânehü ve teâlâ [Hak sübhânehu ve teâlânın hakîkati] bîçûn ve bîçugûnedir. Bir vücûd ki, adem onun zıddı olmakla kâim ola; Hak celle sultânehuya şâyan değildir. [Hak teâlânın zıddı yokdur.] Ve güzellik ve cemâlin başlangıcıdır. Ve bu vücûd, hakîkî bir cüz’dür. Bir basîtdir ki, birşey ile karışmış değildir. Böyle olmadığı gibi, olması da düşünülemez. O mertebede vücûd vardır demek, kulluğun noksanlığındandır veyâhud bir vücûd murâd oluna ki, ademin zıddı olmağa mecâli olmaya. 1/234 [Mektûbât Tercemesi: 286.]
● Hakîkat, kötülüklerin kalbden, tekellüfsüz kaldırılmasının hâsıl olmasıdır. [Gerçekleşmesidir]. 1/41 [Mektûbât Tercemesi: 69.]
● Hakîkat mertebesinde, uğraşmak ve güçlük çekmek yokdur. Hakîkat, devâmlıdır. 1/60 [Mektûbât Tercemesi: 97.]
● Hakîkat ve islâmiyyet, rûh ve sırdan öte geçemezler. Hafî ve ahfâya ulaşamazlar. 1/172 [Mektûbât Tercemesi: 213.]
● Hakîkat-i ârif [ârifin hakîkati], bir ism-i ilâhî olup, kendisinin rabbidir. [Terbiye edicisidir.] 3/122.
● Hakîkat-i câmi’a-i insandan murâd, kalb latîfesidir. 3/65
● Hakîkat-i câmi’a-i kalbiyenin mahalli yürekdir. 1/142 [Mektûbât Tercemesi: 182.]
● Hakîkat-i Muhammedî “sallallahü aleyhi ve sellem” icmâl [topluluk] i’tibâriyle ilm sıfatıdır. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]